Blog

  • Güvercin SÜTÜ (MAYA) NASIL OLUŞUR?

    Kuş sütünün nasıl oluştuğunu bilinirse bakıcıların altına ne zaman yumurta sürülmesi gerektiği daha açık hale gelir.Metin Avrupalı tanınmış kuşbilimci ve güvercin uzmanı ve yetiştirici Dr.JP Stosskopf’nin vermiş olduğu izin ile dilimize tarafımdan çevrilmiştir. 

    Yavruların onsekizinci günde yumurtadan çıkmasından itibaren yaklaşık bir hafta boyunca erkek ve dişi güvercinlerin kursakda ürettikleri ürüne denir.Tabi ki hiç bir ortak ölçüte sahip olmadığı ekmek içinin görüntüsünü andıran,daha çok epey kuru bir süt pıhtısı görüntüsü veren ürün kuş sütü olarak da adlandırılır (yaklaşık % 72 ila 75 arası bir miktardan fazla su içermez,inek sütünde bu % 92 dir).Kuluçkanın sonlarına doğru bulamacın artması için bazı besleyicilerin bayat ekmek vermesi bu benzerliktendir ve soruna değişik bir bakış şeklinden başka bir anlam ifade etmez. 

    Ağız erkek ve dişi güvercinlerin kursak çeperlerine özgü bir üründür.Tümden inek sütü gibi ve inek memesine özgü üretim gibidir. 

    Bu da bir kaç yasayı içine alır: 

    -ilkin ağız normal üreme çemberi üzerinde belirlenmiş bir noktada üretilir (herhangi bir zaman değil,bundan bahsedeceğiz). 

    -ikincisi bu ağızın kimyasal yapısı tam olarak sabittir ve yetiştirici tarafından verilen besinlerle direkt hiç bir bağlantısı yoktur.Kursak ağızını oluşturmak için gerekenleri organizma kendi içinden toplar. 

    Kuluçkanın sekizinci gününden itibaren kursak çeperi kalınlaşmaya,kanlanmaya başlar, kursağın yan kısımlarını kaplayan salgılar kuluçkanın bitiminde ağız oluşturmak için yavaş yavaş elverişli hale dönüşür.Kursak bezesi sistemi yumurtlamadan yavruların çıkışına kadar yirmi kat genişleyecek bir hacme sahiptir.Bu üreme bezlerinin ve hipofiz bezinin kumanda etmesiyle direkt onlara bağımlıdır. 

    Kuluçkanın başından itibaren ortasına kadar erkeğin testikülleri hacimlerinin % 90 ını aşamalı olarak kaybederler.Bu testiküller yumurtaların açılmasından bir kaç gün sonra tekrar büyüyecekler ve dölleyici olacaklardır.Dişilerde aynı olayı over üzerinde tesbit ederiz.O halde kursak bezlerinin evriminin üreme bezlerini dinlenmeye ittiği sağlam bir bağlantı vardır. 

    Bu olay direkt olarak hipofiz bezlerinin etkisi altında olmaktadır.Kuluçka hipofizer bir hormonun üretimini tetikler: kursak çeperinin gelişimi için prolaktine mutlaka gerek vardır. 

    Bu çeperler kuluçkanın onaltıncı gününden itibaren kuş sütü üretmeye elverişlidir. Ancak bu yeterli değildir,üretime başlamak için aynı bir motordaki gibi bir kıvılcım gerekmektedir.Ağız üretiminin başlaması sinirlerden gelecek bir emirle olur:ebeveynin yumurta içindeki yavruların kımıldadıklarını ve gaga vurduklarını hissetmeleri gerekmektedir.Eğer küçük bir yavru direkt olarak kuluçka süresi sonundaki bir çiftin altına sürülecek olursa en az oniki ila onsekiz saatden önce ağız ile (kaymak da denir) beslenemeyecektir.Yani bu geçiş erken olmuştur.En az onaltıncı günden önce ağız olmadığı için güvercinler bakıcılık yapamazken,sürülen yumurtaların çıkmasıyla su ve bir parça tohumla beslenen yeni yavrular çarçabuk ölecektir. 

    Buna karşılık kendilerininkinden iki üç gün sonra yumurtlanmış yumurtalara yatırılırlar ise,yavruların çıkışında tabi ki bakıcılarda ağız olacaktır.Ancak bilindiği gibi kuluçka süresi bu kadar uzamaz.Eğer yetiştiriciliğin ilk günleri içinde bütün kurallarda hayal kırıklığından kaçınılmak isteniyorsa tabi ki yumurta değiştirmek için en uç seviyede bir dikkat gerekmektedir. 

    Kuş sütünün ortalama karışımı aşağıdadır (L.Binet araştırmas?):su % 76.5,yağ % 8, protein % 14,mineraller % 1.5 ve şeker % 0.Bu tabi ki kuşdan kuşa değişir ama çok az. Karşılaştırarak belirtelim ki inek sütü % 4 protein ve % 3.5 de yağ içerir.Buna karşılık yaklaşık % 4.5 şeker (laktoz) içerir. 

    En hızlı büyümeyi sağlayan sütlerin (güvercin,tavşan) protein,yağ ve mineraller yönü-den kesinlikle zengin ama şeker yönünden de çok fakir olduğunu belirlemek ilginçtir. 

    Herkez iyi ya da çok iyi bakıcılar olduğunu bilir.Bunların sütlerinin niteliği tabi ki bazı nedenlere direkt olarak bağlıdır. Analizlere göre zenginlik bir güvercinden diğerine % 10 ila 12 arasında değişebilmektedir.Olgulara inanmak gerekir.Bakıcı tohumlardan olan tayinini yer ama ağızı üretmek için gerekenleri vücudundaki depolardan alır.Eğer tayin sütün oluşturulması için kullanılmış olan maddelerin tekrar yerine konmasına yetersiz kalırsa güvercin erir,açığını kapatamaz ve durum böyle devam ederse bu onun uçuş ya da üreme geleceğini etkiler(yavruların büyümesinin gecikmesi,sonraki yumurtlamanın gecikmesi, dölleme ve döllenme sorunu,vs…).Sekiz gün kuş sütü ile beslendikten sonra, ağız hemen hemen tamamen kaybolunca yavrulara tabii olarak derhal günlük tayin ile bakılmaya başlanılır. 

    Üretilen sütün miktarı şüphesiz çiftin sağlık durumu ile de direkt olarak bağlantılıdır. Her bir olumsuzluğun üretilen süt üzerinde miktar kadar nitelik olarak da olumsuz etkisi vardır.En kötüleri de şöyledir: 

    -Kıl kurtlarını yoğun bir şekilde taşıyan güvercinlerin yumurtalarından çıkan yeni yavrular zayıflamış,kursakları boş bir şekilde,ana babalarında süt olmadığından,aç kalarak kırksekiz saat içinde ölürler. 

    -Besleme sırasında süt çoğalan trikomonasi üst sindirim yollarına taşır.Yavru ilk aldığı besinle ana babasındaki asalakların saldırısına uğramıştır,ölür. 

    Bunlar kuluçka sırasında,yumurtaların çıkmasından az bir zaman önce,bakıcıların paraziti bulaştıracak zaman bulamayacakları şekilde antiparaziter ürünleri uygulamanın gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. 

  • Güvercinlerde Bazı Temel Bakım ve Besleme Kuralları

    Özet Bu çalışmanın amacı, güvercinlerde uygun yaşama şartlarının sağlanması ile bazı temel bakım ve besleme kurallarını incelemektir. Güvercin en azından 5.000 yıl önce evcilleştirilmiş ve ilk olarak beslenme amacı ile kullanılmıştır. Çivi yazısı keşfedildikten sonra, güvercin uzun bir dönem boyunda mektup haberleşmesi için kullanılmıştır. Günümüzde güvercin genellikle hobi ve yarış amacı ile yetiştirilmektedir. Güvercin yetiştiriciliğinde uygun barınak, ışık, havalandırma, nem ve sıcaklık temin edilmelidir. Kanatlı hayvanlar içinde en hızlı büyümesine sahip olması sebebi ile güvercin bazı ülkelerde beslenme amacı ile de yetiştirilmeye devam edilmektedir. Etçi güvercin yetiştiriciliği Türkiye için de düşünülebilir.

    Barınak Güvercinler için barınak söz konusu olunca akla çeşitli şekillerde yuvalar, kafesler ve kümesler gelir. Bu barınaklar, kişinin maddi olanakları elverdiğince çeşitli ebat ve şekillerde olabilir. Burada önemli olan, güvercin için ideal barınma ortamının sağlanmasıdır. Güvercin barınakları evin bir bölümü, bahçe, tavan arası, dam ve teras gibi herhangi bir uygun ortamda kurulabilir (Mosca, 2011a ). Bahçe, dam ve teras gibi açık ortamlarda kurulan kümeslerin tabanını yerden kesmek ve bir miktar yüksekte inşa etmek, kümes tabanının kuru kalması ve mikropların üremesini engelleyici işlev görür. Güvercin yetiştiricilerinin özen göstermediği bir detay, yüksek paralar harcayıp güvercinlerini satın aldıkları halde, onların barınacağı barınağı çok ucuz ve kalitesiz malzemelerden yapmalarıdır. Barınakta güvercinler için yeterli alanın planlanması önemli bir konudur (Bozkır, 2006). Her yetiştirici belli bir alanda maksimum güvercin yetiştirmek ister, çünkü bu durumda masraflar azalır. Ancak masrafı azaltmak uğruna, belli bir alana gereğinden fazla güvercin koymak, güvercinlerin verimini ve sağlığını olumsuz etkiler (Savaş, 2006a ; 2006b ). Güvercin barınakları planlanırken, çok değerli olan güvercin gübresinin zayi edilmesi önlenmelidir. Osmanlılar zamanında “koğa” adı verilen güvercin gübreleri önemli bir ihraç maddesi idi. Osmanlı arşiv belgeleri, yurt dışına ihraç edilen güvercin gübresinden önemli miktarda gelir sağlandığını ortaya koymaktadır. Yurt içinde tüketilen güvercin gübresi ise Kapadokya bölgesindeki üzüm bağları, Kayseri yöresinde boya sanayinde kullanılan cehri bitkisi üretiminde, Diyarbakır yöresindeki karpuz üretiminde kullanılmıştır. Güvercin gübresi üretmek için özel şekilde tasarım ve inşa edilen yapılara Kayseri’de “güvercinlik”, Diyarbakır’da ise “boranhane” adı verilmekte idi

    Işık Barınakları kurarken, cephesini en fazla güneş ışığı alacak şekilde ayarlamak önemlidir. Bu yüzden eğer ortam uygun ise, barınağın ön cephesi güney veya güneydoğu yönüne bakmalıdır. Eğer güvercinler evin bir bölümü veya çatı gibi kapalı bir yerde ise, o zaman güvercinin bulunduğu ortamın güneye veya güneydoğu cephesine bakmasına dikkat edilmelidir. Böylece sabahın ilk ışıklarının güvercinler üzerine düşmesi sağlanmış olur. Bunun en önemli faydası, gece boyunca soğumuş olan kümesin kısa zamanda ısınmasıdır (Mosca, 2011c ). Güvercinlerin bulunduğu barınağın güneşi en fazla alacak şekilde planlanmasının başka bir önemi de, özellikle yavrular içindir. Büyüme hormonunun salgılanabilmesi için esansiyel olan D vitamini organizma tarafından ancak güneş ışığı altında sentezlenebilir. Böylece büyüme ideal hızda olur (Yılmaz, 2008). Ayrıca güneş gören ortamlarda, havadaki nispi nem ve zemindeki ıslaklık kısa sürede normal seviye iner. Bu ise, ortamdaki mikropların üremesini engelleyici etki yapar. Sıcaklık Güvercinlerin barınaklarındaki sıcaklık ne olmalıdır sorusu önemlidir. Bu sorunun en basit cevabı, insanın rahat ettiği iklim şartlarında güvercinler de rahat eder. Bu yüzden çok soğuk havalarda, güvercinlerin fazla üşümesinin önüne geçilmeli; çok sıcak havalarda ise barınak içi serinletecek önlemler alınmalıdır. Soğuk havalarda gereksiz yere kapı ve pencere açmamak dahi yeterli bir önlem olabilir. Aşırı sıcak havalarda karşılıklı pencere açarak hava cereyanı sağlamak, barınağın önüne gölgelik yapmak gibi önlemler pratik çözüm çareleri olarak düşünülebilir (Mosca, 2011a ). Nem Aşırı nem güvercin barınaklarında mikrop üremesini kolaylaştırır. Nem oranının normalden az olması ise, tozlanmayı artırır ve güvercinlerde bir takım solunum yolu başta olmak üzere, bazı rahatsızlıkların çıkmasına neden olur (Türkyılmaz, 2008). Güvercin barınaklarında ve yaşadıkları diğer ortamlardaki nem oranının uygun değerlerde olması, başarılı bir güvercin yetiştiriciliği için gereklidir (Mosca, 2011a ). Havalandırma Havalandırmanın barınaklarda sağlanması nispeten zordur. Çünkü havalandırma için barınağın penceresi veya bir kısmı açıldığında, hava şartlarının soğuk olduğu zamanlarda barınağın iç sıcaklığını ayarlamak zorlaşır. Sıcaklığı artırmak için barınak kapalı tutulduğu zaman ise barınak içi ortam havasız kalır. Bu ise güvercinlerin sağlığını direkt olarak etkileyen bir durumdur. Bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için en pratik çözüm, barınağın rüzgâr almayan bir cephesine elektrikle çalışan herhangi bir havalandırma fanı veya aspiratör/vantilatör yerleştirmektir. Ayrıca barınağın tavanında açılacak uygun büyüklükte bir baca ile barınakta istenmeyen CO2, zararlı ve zehirli gazlar ile kötü kokuların dışarıya çıkması sağlanmalıdır. Dikkat edilmesi gereken en önemli konu, havalandırma sağlarken, barınak içinde hava cereyanı meydana getirmemektir. Hava cereyanı kuşların hastalanmalarına yol açabilir (Öncel ve ark., 2001). Barınak hijyeni Barınakta sağlıklı bir ortam sağlamak için barınak temizliği ve dezenfeksiyonu birlikte ve sık sık yapılmalıdır. Kimi yetiştiriciler güvercin barınaklarını her gün veya birkaç günde bir temizlemektedir. Bazı yetiştiriciler “güvercin dışkılarını temizlemediğim zaman, kümes daha sıcak ve güvercinler daha sağlıklı oluyor” gerekçesi ile güvercin dışkılarını olduğu gibi bırakırlar. Bilimsel ve modern bir güvercin yetiştiriciliğinde böyle bir uygulamanın yeri olmamalıdır. Güvercin dışkı ve yem artıklarından meydana gelen yığının barınak içinde kalması, mikropların üremesi için çok uygun bir ortam doğurur. Bu yüzden güvercin barınakları günlük, günlük olmasa da iki günde bir temizlenmelidir. Eğer güvercin sahibinin diğer işlerinin yoğunluğu nedeni ile taban temizliği sık sık yapılamıyorsa, uygulanması gereken en

    Yavru bakımı Güvercinlerde kuluçka süresi ortalama 17 gündür (Petek, 2004). Bu sürenin sonunda yumurtadan çıkan güvercin yavrularının ilk hafta gözleri kapalıdır. Vücutlarında telekli tüy yerine, hav tüyü olarak adlandırılan tüyler bulunur. Yavrular yumurtadan çıktıklarında kendi başlarına beslenemezler. Yeni yumurtadan çıkmış yavru ilk hafta, ana ve babanın kursağında salgılanan, yörelere göre değişik adlarla anılsa da, genellikle Anadolu’da maya olarak adlandırılan bir besin ile beslenirler. Bu besine bilimsel literatürde “kursak sütü” ya da “güvercin sütü” adı verilir (Anonim, 1986; Anonim, 1992a ; Anonim, 1992b ; Anonim, 1993a ; Anonim, 1993b ; Petek, 2004). Daha sonra yavrulara, yavaş yavaş ana ve babanın kursağında ıslatılmış dane yem verilmeye başlanır. Yavru döneminde ebeveynlerin beslenmesine özen göstermek gereklidir. Her ikisi de sabah ve akşam olmak üzere, günde iki kez yemlenmelidir (Bozkır, 2006). İlk hafta kursak sütü ile beslemenin bitmesine paralel olarak, yavrular tüylenmeye başlar. İkinci hafta boyunca, yemleri kursakta ıslatıp, yavruya verme süreci devam eder. Yavrular iki haftalık olunca, yavruların önlerine yiyebilecekleri incelik ve kalitede yem bırakılmalıdır. Yem yemeye başlayan yavruların önünde, yemi ile birlikte mutlaka yeterli miktarda su da bulunmalıdır (Bozkır, 2006). Besleme Güvercinlerin diğer evcil çiftlik hayvanlarına göre daha ufak yapılı olması ve az yem tüketmesi nedeni ile yemlerinin hazır alınmasında veya en azından yemler bilgisi, besin maddeleri, rasyon yapım tekniği gibi lisans derslerini almış yetkili birine yemin hazırlatılmasında veya danışılmasında büyük fayda vardır. Çünkü yem rasyonlarında ideal karışımın hazırlanması ve enerji değeri, ham protein, ham selüloz, ham kül, mineral maddeler gibi hayati öneme sahip kriterlerin tutturulması, yavruların ideal bir büyüme sağlaması, yetişkin kuşların ise sağlıklı olarak hayatını devam ettirmesi bakımından önemlidir (Öncel ve ark., 2001). Örneğin yem karışımı hazırlanırken hububat türü enerji maddelerinin rasyona fazla eklenmesi sonucunda bilhassa yetişkin kuşlarda yağlanma problemi görülebilir Yem karışımında protein içeren baklagillerin az katılması ise, yemde proteinin ideal değerden az olmasına yol açar ve yavru ve genç kuşlara böyle bir yem maddesinin verilmesi durumunda, sağlıklı bir büyümeden bahsedilemez. Yem karşımı hazırlanırken kalsiyum kaynağı olarak kullanılan mermer tozunun az katılması durumunda, genç hayvanların kemik gelişimi geri kalacağı gibi, yumurtlama sezonuna girecek dişi kuşların ise yumurta verimlerinin düşmesine neden olur. Çünkü yumurta kabuğunun ana maddesi kalsiyumdur

    Hasta ve yaralı bakımı Hasta ve yaralı kuş için ilk önce yapılacak iş, yara veya hastalığını teşhis ve tedavi yoluna gitmektir. Daha sonra kuşu barınakta mümkün olan en sessiz, tenha ve güvenli köşeye yerleştirmelidir. Kuşun yerleştirildiği yer ayrıca barınağın en sıcak bölgesi olmalıdır. Çünkü hasta ve yaralı kuşlar düşük sıcaklıklardan daha kolay etkilenirler. Hasta ve yaralı kuşun hareket yeteneği kısıtlı olduğundan, diğer kuşların ve barınağa girmesi muhtemel diğer zararlı hayvanların zararından korumak önemlidir. Yiyeceğinin ve suyunun temiz olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca hareket kabiliyetinin kısıtlı olması dikkate alınarak, hasta veya yaralı kuşun yiyecek ve suya çok kolaylıkla uzanabilecek bir pozisyonda olmasına dikkat edilmelidir (Branson ve ark., 1994). Etçi güvercin yetiştiriciliği Türkiye’de alışılmış bir uygulama olmasa da, zamanında Osmanlı padişahlarının menüsünde saygın bir yeri olan güvercinlerin, gelecekte Türkiye’de yine bir gıda maddesi olabilecekleri düşünülmelidir (Haydaroğlu, 2003; Bilgin, 2004; Işın, 2009; Keskin, 2010). Günümüzde yurt dışında, büyük çapta etlik güvercin yetiştiriciliği yapan ülkeler bulunmaktadır (Sarıca ve ark., 2003). Güvercin gelecekte, stratejik bir gıda maddesi konumuna gelebilir. Çünkü güvercin kuş türleri içinde en hızlı büyüyen türdür. Güvercinin kuluçka süresi oldukça kısa olup, ortalama 17 gündür (Petek, 2004). Bir çift güvercinden bir yılda 10-14 yavru büyütülebilmektedir. Yavru güvercinler 26-30 günlük yaşta 500 gr canlı ağırlığa ulaşmakta ve pazarlanmaktadır. ABD’nde “squab production” olarak adlandırılan etçi güvercin yetiştiriciliği en yaygın olarak Victoria Eyaletinde yapılmaktadır. Etçi güvercin yetiştiriciliği özellikle İtalya, Fransa, Belçika ve Macaristan gibi bazı Avrupa ülkelerinde yaygındır. ABD’nde güvercin ıslahına ilişkin ilk çalışmalar 1901 yılında gerçekleştirilmiş, 1902 yılında ise 1.000 başlık ilk etçi güvercin yetiştirme çiftliği kurulmuştur. 1907 yılında ise bu tip etçi güvercin yetiştiren işletmelerin sayısı 100’ü bulmuştur (Sarıca ve ark., 2003). En yaygın etçi güvercin ırkları olarak King, Carneau, Mondaine, Renkli Teksas ve Homer (Posta/Yarış) sayılabilir. King ırkı geniş göğsü ve yüksek döl verimi ila tanınmıştır. Ergin canlı ağırlık ortalama 800 gr civarındadır. Carneau ırkının anavatanı Fransa’dır ve ergin canlı ağırlık yaklaşık olarak 650-700 gr civarındadır. Mondaine ırkı Fransa ve İsviçre kökenli olarak bildirilmiştir ve minimum ergin canlı ağırlık dişilerde 800 gr, erkeklerde 900 gr civarındadır. Bakım ve besleme durumuna göre canlı ağırlık oldukça yukarılara çıkabilmektedir. Renkli Teksas güvercini 1950’li yıllarda ABD’nde renkli King ile Mondaine ırklarının melezlenmesi ile elde edilmiş bir güvercin ırkıdır. Ergin canlı ağırlık 600-900 gr arasında değişmektedir. Homer ırkı Türkiye’de posta veya yarış güvercini olarak tanınan bir güvercin ırkıdır. Hızlı büyüme, yüksek yemden yararlanma kapasitesi ve ağır yapılı vücutları ile en popüler etçi güvercin ırklarındandır (Sarıca ve ark., 2003). Gıda gereksiniminin sürekli arttığı dünyada etçi güvercin yetiştiriciliği öncelikle zooteknistler tarafından üzerinde durulması gereken konulardan birisidir.

  • NUREMBERG VE COBURG LARK IRKI

    Nuremberg Lark güvercinler, orijinali guney almanyada Franconia bölgesinde Nuremberg sehrine ait.
    Uluslar arasi yapilan guvercin sergilerinde Nurembergler (German coloured toy breeds) Alman renk
    guvercinleri grubunda sergileniyorlar.
    Nuremberg ‘ler Coburg lark güvercinlere oranla daha küçük yapılı kuşlar . Nurembergler 350 – 400
    gram ağırlığında , coburg’lar 650 -700 gram ağırlığındadir. Fakat bu iki irk birbirine akraba kuslardir.
    1884 yilinda Ornitoloji bilim dalinla ilgili calismalar yapan Prütz isimli araştırmacı yazdigi makalede
    bu kuslarin akraba olduklarini , renk ve sekil ozellikleri bulundugunu belirtmistir. Yani bu kuslarla ilgili
    günümüze ulaşan az sayidaki bilgilerden kuslarin epeyce eski bir irk oldugunu 1884 yillarindan beri
    Almanyada popular olduklarini saniyorum. Bu kuslar pacasiz ve tepesizdir . Nuremberglerin 3 renk
    kartelasi var, bunlar cakmakli (Larked), kusakli (Barred) ve kusaksiz duz renk (Barless) .
    Nuremberglerin kunye çapı 8 milimetredir. Uretmesi kolay, iyi yavru besleyen bir irktir.
    Coburg lark olarak bilinenlerin orijinali yine Almanya’ya ait . Saxony , Coburg ve Thuringen
    bolgelerinde uretilmisler. Bunlar archangel, runt ve montaubans cinsi guvercinlerin melezlenmesi ile
    elde edilmisler. Kanatlari 76 – 81 santim uzunlugunda . Bu kuslar guvercin showlarina utility
    kategorisinde sergileniyor. Ayrica (German coloured toy breeds) Alman renk guvercinleri grubuna
    ait. Coburg Lark guvercinlerin kunye çapı 9 milimetredir.
    [IMG-Gal id=99275]

  • OSMANLI DEVLETİ’NİN SON DÖNEMİNDE POSTA GÜVERCİNLERİ

    Gayet süratli uçan ve nereden bırakılırsa bırakılsın kendi güvercinliğine
    dönebilme özelliğine sahip olan güvercinlerden, çok eski zamanlardan beri
    haber götürüp getirmede istifade edilmiştir (Ali Nazima 1892: 412).
    Yunanistan’da pehlivanlar olimpiyata gittikleri zaman beraberlerinde
    güvercin götürürler, galibiyetlerini ailelerine haber vermek için boyunlarına
    zafer işareti olarak erguvan takıp uçururlarmış. Romalılar önceleri
    Yunanlılar gibi kullanmışlarsa da daha sonra güvercinlerden savaşta
    yararlanmaya başlamışlardır. Öyle ki harp sahasında uçurdukları
    güvercinlerin uçuşlarındaki sükûnet ve heyecanlarına bakarak üzerinde
    uçtukları mıntıkada düşmanın mevcut olup olmadığını bile anlamışlardır
    (Yüzbaşı Asaf 1925a: 25). Müslümanlar da haberleşmede posta güvercininden
    yararlanmışlardır. Abbasilerde posta güvercinleri özel olarak yetiştirilmiştir.
    İstanbul’dan Basra’ya fiyatı yüksek olan bu güvercinlerden getirilmiş, Rakka
    ve Musul’dan haberler güvercinler vasıtasıyla bir gün içinde Bağdat, Basra
    ve Küfe’ye ulaştırılmıştır. Abbasi Veziri İbn Mukle Karmatîlerle savaşırken
    güvercinlerle Bağdat’a haber göndermiştir. Hatta Fâtimîler posta güvercinleri
    için divan oluşturmuştur. Güvercinler vasıtasıyla İstanbul-Basra, Mısır-Suriye
    ve Mağrib şehirleriyle haberleşme sağlanmıştır. Güvercinlerin iniş yerleri
    için çeşitli bölgelerde burçlar inşa edilmiştir (Harekât 1992: 500). Mısır’da
    1280 yılında 2000 posta güvercini mevcuttur. Hatta Mısır Sultanı bütün
    seyahatlerinde haberleşmeyi sağlayabilmek adına güvercinlerle dolu bir
    kafesi yanında götürmüştür (Güvercinlerle Muhabere 1928: 219-221).
    982-983 yıllarında haberleşmenin yanı sıra güvercinlerden, turfanda
    meyve naklinde yararlanıldığı bile görülmüştür. Şam’da bulunan Mısır
    muhabere güvercinlerinden yüz kadarı kanatlarına kiraz bağlanmak suretiyle
    sabahleyin uçurulur, öğleden sonra Mısır’a ulaşan güvercinlerin kanatlarından
    iki yüz kadar turfanda kiraz toplanırmış (Yüzbaşı Asaf 1925a: 25).
    Güvercinlerden tüccarlar da yararlanmıştır. Tüccarların Mekke ile Kınâ şehri
    arasındaki haberleşmeyi güvercinler yoluyla sürdürmeleri “Hamâm-ı Kına
    mısın” yani “Kına Güvercini misin” atasözünün halk arasında dillendirilmesine
    sebep olmuştur. Kim bir yere gidip hemen dönse “Hamâm-ı Kına mısın”
    denilmiştir (Evliya Çelebi 2011: 10/424).

    Hatta güvercinler tüccarların büyük kârlar elde etmelerine bile vesile
    olmuştur. Suriye’de avlanırken vurduğu güvercinin kanadına bağlı bir
    mektup bulan tüccar, mektupta İngiltere’de rağbet edilen bir ürünün
    yokluğundan bahsedildiğini anlayınca vakit kaybetmeden ucuz fiyatla söz
    konusu ürünü İngiltere’ye sevk ederek önemli miktarda kazanç sağlamıştır.
    Arapça yazılan kaynaklarda haberleşmeyi sağlayan bu güvercinlere “elMenasib”,
    bunların kayıtlı olduğu defterlere Defterü’l-Ensab denilmiştir.
    Büyük kalelerdeki güvercinliklere de “Burcü’l-Hamam” adı verilmiştir
    (Doğuştan Günümüze 1992:204).
    19. yüzyılda Fransa ve Belçika’da borsa ve gazete haberleri ile bazı özel
    haberlerin güvercinler vasıtasıyla iletildiği bilinmektedir (Yüzbaşı Asaf
    1925a: 25-26). Posta güvercinleri askerlikte istihdam edilmeden önce
    kalelerde kullanılmıştır (Muhabere Güvercinleri 1911:749). Ancak
    güvercinlerin en can alıcı yararlılıkları savaş sırasında görülmüştür.
    Güvercinler bütün haber araçlarının sonuçsuz kaldığı zamanlarda, en yoğun
    bombardımanın etkisi altındayken bile zehirli gaz bulutlarını yararak ileri
    hatlarla kumandanlık arasındaki irtibatı binlerce defa sağlamışlardır
    (Güvercinlerle Muhabere 1928:231). Zira güvercinlerin ciğerleri insanları
    boğan gazlara karşı daha dirençlidir (İlk Hava Postacıları 1927: 14).
    Savaşlarda uçurulan güvercinlerin %95’i telef olmaksızın en kısa yoldan
    doğruca güvercinliklerine dönmüşlerdir. Haberlerin ulaştırılmasında
    güvercinlerin sahip olduğu bir diğer önemli faktör hızdır. Açık havalarda
    hızları mükemmeldir. Rüzgâr arkadan eserse hız dakikada 1000-1200 metre,
    rüzgâr karşıdan eserse hız dakikada 700-800 metre, rüzgâr hissedilmeyecek
    derecede ise hız dakikada 800-1000 metredir. Yağmur, kar, sis güvercini
    oldukça rahatsız eder, yönünü şaşırır, hızının azalmasına sebep olur.
    Bununla birlikte ince bir yağmur veya hafif sis güvercinin aşabileceği
    engellerdir (Güvercinlerle Muhabere 1928: 231).
    Güvercinle gönderilen haber ve emirler incecik bir kâğıda yazılır. Sakin
    zamanlarda güvercinnâme kullanılır. Güvercinnâmeler güvercinin ayağına
    takılan alüminyum haber kutularıyla taşınır. Haber kutusu birbiri içine giren
    iki küçük silindirden ve güvercinin ayağına takılmasına yarayan iki çengelden
    oluşur. Silindir ve çengeller alüminyumdan üretilmiştir. Güvercinnâmeler
    bunlara konulur. Her haber kutusuna iki güvercinnâme sığar. Yine
    güvercinlerin boynuna bezden küçük bir kese bağlanabilir. Kauçuk haber
    kesesi olarak bilinen bu kesenin güvercinin göğsüne gelen tarafı ince ipekli
    kanaviçe, diğer tarafı kauçuklu bezdir. Aynı kumaştan bir kapak birbirine
    girme iki düğme ile keseyi sıkıca kapatır. Çok önemli haberler ve emirler
    ayrı ayrı iki güvercinle, diğerleri yalnız bir güvercinle gönderilir. Bu kese
    güvercinin kanatlarının altından geçirilen iki askı ile alt kısma tutturulur. Bu yöntem uçuşta güvercini rahatsız eder. Bu sebeple kısa mesafelerden başka
    yerde kullanılmamalıdır (Güvercinlerle Muhabere 1928: 230).
    Güvercinlerin barınağı olan güvercinliklerin (Hayat Büyük Türk
    Sözlüğü: 491) havadar ve rutubetsiz olması, rüzgâr ve zararlı hayvanata karşı
    muhafazasının sağlanması önemlidir. Güvercinlik yerden ne kadar yüksek
    olursa o kadar iyidir. Güvercinlik dâhilinde her çifte mahsus gözler vardır.
    Buralarını temizlemek ve hayvanlara bakmak için kolayca girilebilecek
    surette inşa edilmeleri gereklidir (Güvercin Yetiştirmek 1904: 6,
    Güvercinlerin özellikleri için ayrıca bkz. Miralay Cemal 1928: 26-32).
    Hasan Yüksel, Anadolu’da Diyarbekir’in Simak Köyü’nde gördüğü
    güvercinlikleri şöyle anlatır:
    Dicle kenarında yer alan bu köy; 1965’te henüz İlk
    Çağ’dan Orta Çağ’a yeni girmişti. Akşam güneşi
    Dicle’ye yansıyınca ufukta çok güzel bir kızıl manzara
    oluşuyor ve köyün hemen kıyısında kedilerin
    ulaşamayacağı baştan başa iki dizi küçük takaları (bir tür
    küçücük pencereleri) olan tren katarı gibi sıra evlerin
    üzerine yavaş yavaş gölge düşüyordu; ne var ki, bu
    gölgeyle beraber içimi bir ürperti kaplardı. Bir gün,
    mimari yapılarıyla merak uyandıran bu evlerde kimlerin
    oturduğunu ve niçin böylesi bol pencereli yapıldıklarını
    sormuştum. Bana içinde kimselerin oturmadığını sadece
    güvercin gübresi biriktirmek için, güvercinlere barınak
    olarak inşa edildiklerini; ilkbaharda şiddetli yağışların
    dinmesinden sonra, Dicle’nin asıl mecrasına çekilmesiyle,
    nehir kıyısında oluşan kumluk düz alanlarda karpuz
    ekerken bu güvercinlerin gübresini toplayıp kullandıklarını
    anlatmışlardı. (Yüksel 2012: 18).
    Bu sözlerden daha yakın zamana kadar Anadolu’da güvercin
    yetiştiriciliğinin sebeplerinden birinin de güvercinin gübresinden istifade
    etmek olduğu anlaşılmaktadır. Güvercin gübresi oldukça kuvvetlidir. Hatta
    500 kilogram güvercin gübresinin 10,500 kilogram çiftlik gübresine eşit
    olduğu belirtilmiştir (HSD. AFT, 9/16; 12 Ağustos 1923). Bu kadar yararlı
    işlevi olan güvercinlere masraf ve işsizliğe sebep olduğu gerekçesiyle
    uğursuz iftirası bile atılmıştır (Güvercinlerle Muhabere 1928: 230).
    I. Posta Güvercinlerinin Talim ve Terbiyeleri
    Hafıza ve görüş güvercinin en dikkat çekici özelliklerindendir. Yön
    bulma duygusunun merkezi kulağın içindedir. Kulağın iç kısmında yarım
    daire şeklinde üç kanal vardır ki bunlarda bir bozulma veya hasar olursa bu
    duygu kaybolur. Güvercinin hafıza ve keşif yetenekleri için gerekli olan görme duygusu, yön bulma duygusunu tamamlaması açısından da önemlidir.
    Gözleri iyi olmayan güvercinlerin kıymeti yoktur. Güvercinlerin hafıza ve
    görüş özelliği eğitimle daha da geliştirilmeye müsaittir. Güvercin vazife
    esnasında kendisine verilen yön ne olursa olsun doğru bir hat üzerinden
    güvercinliğe dönüş yapacaktır (Güvercinlerle Muhabere 1928: 222-223,
    ayrıca bkz. Muhabere Güvercinleri 1926: 25). Bu özelliği kulaklarında
    mevcut altıncı his olarak da bilinmektedir (İlk Hava Postacıları 1927: 12).
    Güvercinlerin yuvalarına olan bağlılığına Dağarcık dergisinde şöyle yer
    verilmiştir: “Bunların en büyük muhabbetleri zevcelerine ve zevcelerinin
    muhabbeti zevçlerine mahsustur. Zevce zevcin meftunu ve zevc zevcenin
    mecnunudur. Bunlar yalnız yemek yiyecekleri zamandan başka vakitlerini
    daima yekdiğerine arz ve temin-i muhabbet yolunda geçirirler.”(Güvercinler
    1877/1878: 119).
    Gerçekten de haberleşmenin esası güvercinin yuvasına dönüş özelliğine
    dayanır. Bu özellik talim ve terbiye ile geliştirilir. Güvercinler herhangi bir
    noktaya gönderilmek üzere uçurulurlar. Asıl güvercinliklerine saatte
    ortalama 50 kilometre hızla dönerler. Harpte kullanım kolaylığı, mükemmel
    bir sürat, uçuşa başlama noktasının istenildiği gibi seçilebilme özellikleriyle
    haberleşmede güvercinler tercih edilmiştir. Telsiz, telgraf ve telefona göre
    daha özel bir vasıta olan güvercinlerin önemi I. Dünya Savaşı’nda bir kat
    daha artmıştır. Zira o dönemin koşullarında radiogoniometre aracılığıyla
    telsiz telgraf ve telefon merkezlerinin mevkilerini tespit eden düşman, posta
    güvercinlerinin uçuş noktasını keşfedemez. Güvercinler alayda, taburda,
    bölükte, gözlemevinde, direnme noktalarıyla savunma merkezlerinde, hava
    keşiflerinde, yaya ve atlı keşiflerde, kumandanına savunma vermek üzere
    hareket eden irtibat subayının yanında bulundurulmuştur. İrtibat hizmetlerinde
    kullanılan güvercinler kumandanlık hizmetine verilen sabit ve hareketli
    güvercinliklerden alınmışlardır. Savunmada güvercin arabalarının mevzi
    gerisine, derinliğine sıralanmasına özen gösterilmiştir (Güvercinlerle
    Muhabere 1928: 228-229).
    Güvercinlerin boğazlarına olan düşkünlükleri de talim ve terbiyelerine
    kolaylık sağlamıştır. Başka bir memlekete götürülüp, orada sevdiği
    yiyeceklere alıştırıldıktan sonra kendi yerlerine iade edilen güvercinlerin,
    belirli zamanlarda o mahallere ne yapıp ne edip uğradığı görülmüştür (Posta
    Güvercinleri 1901: 254). Örneğin Paris ile Versay arasında güvercin postası
    ile haberleşme yapılmak istendiğinde, Paris’te doğmuş güvercinler
    Versay’da bulunan bir güvercinliğe götürülerek iki üç ay burada
    bırakıldıktan sonra tekrar Paris’e nakledilip, burada büyütülürler. Bir gün
    kendilerine yiyecek verilmeksizin Versay’a götürülen güvercinlere burada
    bolca gıda verilir fakat su verilmeden güvercinlikten dışarı salıverilirler. Bu güvercinler Paris’teki yuvalarına giderek orada suyu bulurlar. Bir ay
    Paris’teki yuvalarında kendilerine yiyecek verilmez. Şimendiferlerle
    Versay’a götürülerek orada yiyecek verilir. Otuz gün devam eden bu
    talimden sonra güvercinler şimendiferlerle nakil yerine Paris’ten uçurulurlar.
    Yemek zamanına tesadüf eden bu güvercinler Versay’e gitmekte
    zorlanmazlar. Ancak bu güvercinlerin Versay’daki güvercinlikte geceyi
    geçirmemeleri gereklidir. Yuva yapmalarına asla müsaade edilmemelidir.
    Bunları Paris’te bulmalı, açlıklarını Versay’da gidermelidirler. Aslında
    güvercinlerin bu talimlere ihtiyacı da olmayabilir. Bunun örneği siyah
    güvercinler için düzenlenmiş bir müsabakada tecrübe edilmiştir. Bir siyah
    güvercinin yanlışlıkla dâhil olduğu müsabakada, hiç seyahat etmemiş olduğu
    bir mevkide iki yüz kilometrelik mesafeden yuvasını bulmayı başardığı
    görülmüştür (Güvercinler 1904; 363-364).
    Her sabit güvercinlikteki güvercinler üç gruba ayrılır. Yaşları bir
    buçuktan sekize kadar olanlara 500 kilometreye kadar mesafe uçuşu
    yaptırılır. Bir yaşından bir buçuk yaşına kadar olanlar 350 kilometreye kadar
    uçurulurlar. Yavru güvercinlere ise 250 kilometreye kadar uçuş yaptırılır. İlk
    yaşta yavru güvercinleri 250 kilometreden fazla mesafeye uçurmak doğru
    değildir. Yorulmalarına ve güçten düşmelerine sebep olur. İlk iki sınıf
    güvercinler Mayıstan itibaren eğitim uçuşlarına başlarlar. Bu uçuşlar 14 – 15
    Hazirana kadar devam eder. Erkekle dişiyi birlikte uçurmak asla doğru
    değildir. Hatta ayrı ayrı uçurulsa da aynı yönde uçurulmaz. Eğitim
    uçuşlarına başlamadan güvercinliğin bulunduğu yerin dört kilometre
    mesafesine kadar güvercinleri uçurmak ve bulundukları yeri tanımalarını
    sağlamak gereklidir. Programa kısa aralıklarla devam edilir. Uçuşa
    göndermeden güvercinler bir sepete konur, ayrı ayrı incelenerek kuyruk
    tüylerini döküp dökmedikleri incelenir. Tüylerini dökmüş olanlar uçuşa
    katılamazlar. 14 Haziran’da yaşlıların talim ve terbiyelerini kesmekteki amaç
    bu zamana kadar çoğunlukla tüylerini kaybetmeleridir. Yavruların talim ve
    terbiye uçuşlarına ise Ağustos başında başlanır, Eylül sonunda bitirilir
    (Güvercinlerle Muhabere 1928: 235).
    Yavru güvercinlerin zayıf ve hastalıklı olmayanları seçilir. Bunlar üç
    günde bir olmak üzere güvercinlikten çıkarılıp nakil kafesi tabir edilen
    kafesler vasıtasıyla bulundukları mevki civarına götürülerek buralarda
    uçurulurlar. Böylece yuvalarına dönmeye alıştırılmaya çalışılırlar.
    Güvercinlerin nakil kafesleriyle götürüldüğü mevkiden yuvalarına kadar
    olan mesafeye “tayrân menzili” denir. Mesafe her keresinde daha da artırılır.
    İkinci tayran menzili belirlenirken birinci mesafenin yarısı kadar mesafe
    eklenir. (t-m= Birinci t-m+ birinci t-m/2) Örneğin ilk tayran menzili 10
    kilometre ise ikinci tayran menzili 15 kilometre, üçüncü tayran menzili ise 22,5 kilometre olur. Her uçuşun ardından güvercinlere istirahat verilir. Kısa
    mesafelerde üç günlük istirahat süresi yeterli ise de fazla mesafeli uçuşlarda
    bu süre artırılmalıdır (Yüzbaşı Asaf 1926: 23-24).
    Güvercinlerin talim ve terbiye eğitiminde tayran menzili hususunda
    kesin ve kati kuralların olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bir başka eğitim
    örneğine göre, yavrular iki aylık olunca güvercinliğin dış kapısı birkaç saat
    açık bırakılır. Yavrular biraz tereddüt ettikten sonra uçmaya başlarlar. Önce
    yakınlardaki çatılara konan güvercinler kısa süre içerisinde civara alışırlar.
    İki ay sonra ise gerçek talim başlar. Güvercinler bir sepet içerisinde uzağa
    götürülüp salıverilir. İlk defasında güvercinlikten on kilometre uzağa
    götürülmüşse de ikinci defa yirmi, üçüncüsünde otuz kilometre uzaklara
    götürülür. Altı aylık güvercin yavrusu dört beş saat zarfında üç yüz
    kilometrelik bir mesafe kat ettikten sonra güvercinliğe geri dönebilecek bir
    gelişim göstermiş olmalıdır. İkinci sene sonunda beş yüz kilometrelik
    mesafeden güvercinliği bulması gerekir (Güvercin Yetiştirmek 1904:6, İyi
    bir güvercinin özellikleri için bkz. Güvercinci Nasıl Olmalıdır 1926: 18-21).
    Mesafelerin aşamalı olarak artırılmasına binaen üçüncü sene sonunda bin
    kilometrelik mesafeyi zorluk çekmeden kat ederler. En iyi güvercin otuz
    gramlık yük taşıyabilir (Posta Güvercinleri 1901: 254).
    Güvercinler savaşta kullanılmak üzere ayrıca eğitime tabi
    tutulmuşlardır. Güvercin arabaları savaş halinde orduyu takip eder. Belli bir
    yere geldikten 48 saat sonra kullanılırlar. Bunun için nakledeceği yere
    arabalar sabahın saat 10’unda gelir. Akşam saat 5’de güvercinlik etrafında
    alıştırma uçuşu yaptırılır. Ertesi gün önceki uçuşu takviye etmek ve
    güvercinlerin etrafı daha iyi tanıyabilmeleri için alıştırma uçuşu yaptırılır.
    Bu uçuş saat 6’da yapılır. Aynı gün saat 8’de mesafe uçuşlarına başlanır.
    Burada ilk defa 100-200 metre uçurulur. Eğer kuşlar kusursuz bir şekilde
    dönerlerse yarım saat sonra 500 metreden uçurulurlar. Aynı günde
    güvercinlerin döndükleri görülürse bu uçuşlar 3-4 defa daha farklı
    mesafelerden yaptırılır. Hareketli güvercin arabalarının güvercinleri hem
    gitmek hem de gelmek suretiyle irtibat kurarlar. Bunun için bölük
    karargâhına güvercinleriyle bir araba konur. Diğer bir arabada boş olarak
    kolorduda bulunur. Güvercinlere kolorduya doğru mesafe uçuşları
    yaptırmakla işe başlanır. Yönünü iyice tanıdıktan sonra arabanın birinde su,
    diğerinde yem verilir. Bu işe güvercinler tamamen alışırlarsa aynı günde
    birçok defa haber taşırlar ve gidip gelebilirler. Güvercinler gece uçuşlarında
    da kullanılır. Ancak gece uçuşları çok kolay olmadığından, güvercinlerin iyi
    bir talimden geçirilmeleri gerekmektedir. Güvercinleri karanlığa alıştırmak
    için arabaların pencereleri siyah örtülerle kapatılır. Gündüzleri dışarı
    çıkarılmazlar. Biri iç tarafa, diğeri çıkış deliği yanına olmak üzere iki elektrik ampulü veya gaz lambası konur. Bu ortamda yemek yemeye ve su
    içmeye alışırlar. Önce güneş batarken uçurulan güvercinler, aşamalı olarak
    her gün biraz daha ileri bir zaman diliminde uçurularak karanlıkta uçmaya
    alıştırılır. Güvercinler arabanın etrafında kusursuz uçuş yaptıktan sonra tıpkı
    öteki arabanın güvercinleri gibi mesafe uçuşlarına başlanır (Güvercinlerle
    Muhabere 1928: 238-239).
    II. Avrupa’da Posta Güvercinleri
    Çok çeşitli güvercin cinsi bulunmakla birlikte her güvercin
    haberleşmede kullanılabilir. Fakat çeşitli cinslerin çiftleştirilmesiyle yeni
    güvercinlerde elde edilebilmektedir. Avrupa’da bu şekildeki güvercinlerden
    en makbulü Liyej ve Anveres cinsleridir. Siyah renkte bir güvercin olan
    Liyej cesareti ile dikkati çeker. Yolunu bulmakta çok iyi olan bu güvercin
    cinsini Fransızlar askeri güvercinlikleri için tercih etmişlerdir. Anveres cinsi
    ise diğerine oranla daha ağırdır. Rüzgâra karşı çok iyi mukavemet eden bu
    cinsi Almanlar askeri güvercinlikleri için tercih etmişlerdir. Fransa’da her
    isteyen siyah güvercin besleyemez. Kendisine ait olmayan siyah güvercini
    tutan ya da öldüren kimse para cezası ödemek durumunda bırakılmıştır
    (Güvercin Yetiştirmek 1904:6-7). 19. Yüzyılın son çeyreğinde İngiltere’de
    güvercinin avlanması ve öldürülmesi hususunda cezayı müeyyide
    uygulanmış, hem para cezası hem de hapis cezası verilebildiği görülmüştür
    (İsmail Zühtü 1896:309).
    Avrupa’da posta güvercin kullanımının öncülüğünü Fransa ve
    Almanya’nın başı çektiği görülmektedir. Fransız ihtilalında Kraliçe Marie
    Antoinette, taraftarlarıyla bir güvercin yardımıyla haberleşmiştir. Yine 1870
    yılındaki Almanya ile Fransa arasındaki savaşta güvercinlerden istifade
    edilmiştir (Güvercinlerle Muhabere 1928:219-221). Almanlar Paris’i
    kuşatınca tüm haberleşme vasıtalarını ele geçirmişlerdir. Dışarıyla bağlantısı
    kesilen Parisliler, içerisinde güvercinlerin bulunduğu balonları uçurmak
    suretiyle diğer vilayetlere güvercin sevk etmişler, böylelikle resmi ve gayri
    resmi haberleşme yapılabilmiştir. Milyonlara varan belge bu yolla taşınmıştır
    (Yüzbaşı Asaf 1925b: 22-23).
    Bu savaştaki yararlılıkları görüldüğünden Avrupa devletleri birbiriyle
    rekabet eder şekilde güvercinlikler tesis eylemişler (Seyyah Güvercinler
    1895:459), güvercinle haberleşme yapılmayan mıntıkalarda oluşturdukları
    güvercinlikler ile muhabere faaliyetini artırmışlardır (Harpte Güvercinlerin
    İstihdamı 1926: 18). Şimendiferlerin artması da güvercin yetiştiriciliğini
    kolaylaşmıştır (Güvercin Yetiştirmek 1904: 6). Özellikle Fransa’da askeri bir
    hava muhabere dairesi bu işle ilgilenmiştir (İlk Hava Postacıları 1927: 12).
    1888 yılı itibariyle posta güvercinleriyle haberleşme denemelerine ağırlık verilmiş, başarılı sonuçlar da alınmıştır. Birinci Dünya Savaşı başlamadan
    Fransız müstahkem mevkilerinde seferberlik planı gereğince güvercinler
    yerini almıştır. Hatta ilk çarpışmalar sırasında süvari keşif birlikleri
    yanlarında askeri güvercinlikten aldıkları güvercinleri de götürmüşlerdir
    (Başlangıcından Bugüne 1974: 95). Gerçekten de Fransızlar savaşta
    güvercinlerin büyük yararını görmüştür. Haziran 1916’da Fransa’nın Verdun
    Kalesi Alman saldırıları karşısında zor durumda kalmıştır. Yoğun ateşe
    maruz kalan buradaki tabyanın tüm bağlantıları kesilmiştir. İşte hayati
    öneme sahip bir dönemde içinde bulunduğu durumu söz konusu tabya,
    Başkumandanlığa posta güvercinleri ile iletmiştir (İlk Hava Postacıları 1927:
    13). Dünya Casusluk Tarihi’nde aynı tabya olduğu düşünülen bu tabyanın
    ismi “Vaux” tabyası olarak belirtilmiş ve güvercinlerin bu tabya için
    önemine şöyle değinilmiştir.
    Güvercinlerin bir savaşın akışı boyunca haber
    ulaştırmakta oynadıkları rol, en yoğun biçimiyle Vaux
    tabyası hücum sırasında görülür: telefon telleri
    kesilmişti; ışıldaklarla irtibat olanaksızdı; irtibat ajanları
    savaş hatlarını geçemiyor, birbiri ardı sıra düşüp
    ölüyorlardı. Vaux tabyası ile Fransız Genel Kurmayı
    arasındaki irtibat, 1916 yılının 2-5 Temmuz’u arasında
    yalnız posta güvercinleri ile sağlandı. 787.15 numaralı
    son güvercin, kuşatılmış bölgedeki erlerden orduya
    duygulu bir veda mesajı taşıdı. Zehirli gaz bulutlarıyla
    kaplı bir bölgeden geçerek güvercinliğe geldiğinde
    ölmek üzereydi. Bu güvercine bir onur halkası verildi ve
    günlük emirde yararlılığı övüldü. Bu Birinci Dünya
    Savaşı sırasında bir hayvana yapılan ilk resmi övgüydü:
    Vaux tabyasını savunanların tek ulaşım aracı, tabya
    komutanının gönderdiği son bilgileri yerine ulaştırmıştı
    (1974: 95)
    Amerika ile Avrupa arasında işleyen posta vapurları bile posta
    güvercini vasıtasıyla kara ile haberleşme imkânı bulmuşlardır. Bunların
    başına gelen herhangi olumsuz bir durum ya da felakette güvercinlerle
    hemen vaziyetin aciliyeti bildirilmiştir. Aynı durum herhangi bir savaş
    halinde de geçerlidir. Güney Afrika muharebesinde Ladismith’de mahsur
    kalan İngilizler bile posta güvercinlerine müteşekkir olmuşlardır. Ayrı ayrı
    noktalardan hareket ederek bir mahalde birleşmek niyetinde olan iki müfreze
    asker için bu güvercinlerin önemi büyüktür. Bundan dolayı Avrupalı
    devletler ordularında posta güvercini beslemeye özen göstermişlerdir (Posta
    Güvercinleri 1901:254). Posta güvercinlerinin muntazam bir teşkilat
    içerisinde, özel talim ve terbiyeye tutulması 19. yüzyılın ikinci yarısına
    rastlamaktadır (Muhabere Güvercinlerinin Menşei 1926: 30). Posta güvercinleri harp esnasında hem kara kuvvetleri hem de deniz kuvvetleri için
    önemlidir (Bahriye Fen Komisyonundan İsmail 1898: 263). Avrupa’da posta
    güvercinleri denizlerdeki gemiler ile irtibatı sağlayabilmek için de
    kullanılmıştır. Önemli limanlara güvercinlikler inşa edilmiştir. İyice
    alıştırıldıktan sonra gemilere alınan güvercinler limandan bir hayli
    uzaklaşıldıktan sonra salıverildiği takdirde limandaki güvercinliklerine
    döndükleri için haberleşmeye vasıta olmuşlardır. Fransa, İspanya, İtalya,
    İngiltere devletlerinin sahilindeki limanların en önemlilerinde güvercinlikler
    inşa ettirilmiş ve güvercinlerin talimlerine son derece önem verilmiştir. Harp
    zamanında önemli olduğu kadar barış zamanında da kaza ve benzeri
    olağanüstü durumların bildirilmesinde güvercinle haberleşme oldukça
    önemlidir (İsmail Zühtü 1896: 315-317).
    19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle başta Fransa, Almanya, İngiltere,
    Belçika, İtalya ve İspanya olmak üzere pek çok Avrupa devleti sınırları
    üzerinde güvercin posta şubeleri tesis etmişlerdir. Bu posta duraklarının
    birbirine bağlanmasıyla hükümet merkezlerine doğru yaklaşılmıştır. Aynı
    yollar ve şubeler üzerinde devamlı olarak gidip geldiklerinden savaş
    zamanlarında olağanüstü hizmetler yapmışlardır. Portekiz Hükümeti daha
    çok deniz sınırlarında ve sahillerinde yapılmakta olan kaçakçılık
    faaliyetlerini etkili surette önlemek için posta güvercinlerini kullanmıştır.
    Karakol gemileri şüpheli bir gemi gördüklerinde karaya işaret vermek üzere
    bir ya da daha fazla sayıda güvercini salıvermiştir. Fransa ve İngiltere
    donanmaları dahi amiral gemisinde posta hizmetini yerine getirmeye mahsus
    güvercinler bulundurmuşlardır. Bu güvercinler, donanmalar ile mensup
    oldukları bahriye daireleri arasındaki haberleşmeye vasıta olmuşlardır.
    Rusya ise diğerlerine nazaran daha geridedir. Yalnız Lehistân’da özellikle
    Varşova, Kovono ve Livilen şehirlerini birbirine bağlamak için üç dört
    güvercin posta şubesi bulundurmaktadır. Rusya daha çok Almanya ve
    Avusturya casuslarını, böyle güvenliği ilgilendiren haberleşme
    vasıtalarından istifadeden men eylemek için yabancı memleketlerden gelen
    güvercinlerin Rusya’ya sokulmasını yasaklamakla işe başlamıştır. Bununla
    beraber güvercin posta şubelerinin genişletilerek teşkilatlandırılması işi ile
    de ciddi anlamda meşgul olmuştur. Hatta Rusya İstanbul’da Beyoğlu’nda
    bulunan Rusya Sefarethanesi’nde posta hizmetlerinde kullanılmak amacıyla
    bir posta güvercinlik şubesi açmak istemiştir. Nikolayef şehri bu işin
    başlangıç noktası olarak görülmüştür. Nikolayef’te bulunan 58. piyade alayı
    yüzbaşılarından bir zatın posta hizmetini yerine getirmek için terbiye edilmiş
    1000 kadar güvercini içine alacak büyük bir güvercinliğe sahip olması bunun
    en önemli nedenlerinden biridir (BEO, 248/18585; 1 Ağustos 1893). Fransa’da güvercin yetiştiriciliğinin bir diğer yönü müsabakalardır.
    Müsabakalarda önemli mükâfatlar verilir. Her müsabaka bir heyet tarafından
    düzenlenir. Hükümetten onay alındıktan sonra gazetelere ilan verilir
    (Güvercin Yetiştirmek 1904: 7). Güvercinci en güvendiği güvercini getirir.
    Tüm güvercinlerin bir ayağına sahibinin markası diğer ayağına müsabaka
    cemiyetinin markası içeren birer halka geçirilir. Bunlardan başka ayrıca bir
    de lastik halka takılır. Daha sonra güvercinler sepetler içine konur ve
    hakemin eşliğinde uzak bir yere tren, otomobiller veya tayyareler ile
    nakledilir. Hakemin saatine göre ayarlanmış birer saatli makine her
    güvercinin sahibine verilir ve güvercinlerin götürüldüğü mahalden kaçta
    salıverileceği söylenir. Buna göre her güvercinci güvercinlerinin ne zaman
    geleceğini tahmin ederek güvercinliğin yanında bekler. Güvercin gelir
    gelmez ayağındaki lastik halkayı koparır, kendisine verilmiş olan saatli
    makinenin içine atar ve makinenin kolunu çevirir. Lastik halka üzerine o
    andaki tarih ve saat kaydedilmiş olur. Bütün güvercinler geldikten sonra her
    güvercincinin saatli makinesi toplanır. Mühürleri koparılır ve içleri açılır.
    Lastik halkalar üzerindeki tarih ve saatlere bakılır, böylece her güvercinin ne
    vakit evine geldiği tespit idilmiş olur. Güvercinlerin hareket mahalleriyle
    varış mahalleri arasındaki mesafe dikkate alınarak her güvercinin saatte kaç
    kilometre kat etmiş olduğu meydana çıkar. Birinciliği kazananlara
    mükâfatlar verilir (İlk Hava Postacıları 1927: 14-15). 1902 yılında Brüksel
    müsabakasına altı bin güvercin katılmıştır. Kazanılacak meblağın tutarı yüz
    on iki bin frankı bulmuştur (Güvercin Yetiştirmek 1904: 7).
    III. Osmanlı’da Posta Güvercinleri
    Osmanlı Devleti’nde çok sayıda güvercinlik bulunmaktadır. Bunlardan
    biri Biga sancağındadır. Yüzbaşı Asaf bu sancaktaki güvercinliğe dair şu
    bilgileri vermiştir: “Türkiye’de dahi güvercinlere lazım gelen ehemmiyet
    verilmiştir. Takriben bir buçuk asır evvel Biga sancağı dâhilinde
    güvercinlikler mevcut idi. Hatta bu sancak dâhilindeki Dimetoka şehri
    güvercinlik namıyla yâd edilirdi. Türk edebiyatı arasında güvercinlerin
    muhabere hidmetinde istihdam edildiklerine dair cümlelere tesadüf
    edilmektedir. Binâenaleyh Türklerin de güvercinlerden istifade ettikleri
    anlaşılmaktadır.” (Yüzbaşı Asaf 1925a: 26). Osmanlı Devleti’nde halkın
    yanı sıra padişahlar da güvercin yetiştirmeye meraklıdırlar. Zaman zaman
    çeşitli yerlerden güvercin getirtilmiştir. 1884 yılında Halep vilayetinden 60
    çift güvercin istenmiştir (Y.PRK. SRN, 4/49; 8 Haziran 1894). Güvercin
    istenen yerlerden bir diğeri Hindistan’dır. Bombay Baş Şehbenderliği’nin
    verdiği bilgilere göre Hindistan’da bulunan her cins güvercinden üçer çift
    tedarik edilmiş ancak Himalaya güvercinlerinin kolay kolay yakalanması
    mümkün olmadığından bu cins güvercinin gönderilme işi ertelenmiştir. Bu konu üzerinde de çalışıldığı önemle belirtilmiştir. Bunların İstanbul’a
    gönderilmesi hiç de kolay değildir. Kuşların telef olmaması için en uygun
    yolun Cidde yolu olduğu dile getirilmiştir (Y.PRK. EŞA, 9/22; 25 Mart
    1889), toplam 115 çift güvercin Hindistan’ın itibarlı tüccarlarından ve Cidde
    Özel İdaresi Vekili Hacı Abdullah Arap Efendi’ye verilerek gönderilmiştir.
    Bunların ücretinin Osmanlı Bankası aracılığıyla ödenmesi istenmiştir
    (Y.PRK. EŞA, 9/51; 25 Nisan 1889). Yine padişahın emri üzerine 1889
    yılında Londra’dan da dört çift güvercin gönderilmiştir. Londra Sefiri
    Rüstem tüyleri ipek gibi ve tavus kuşu şeklinde olan bu güvercinlerin çok
    zor bulunduğunun altını çizmiştir (Y.PRK. EŞA, 9/54; 6 Mayıs 1889,
    Y.PRK. EŞA, 12/75; 21 Ocak 1891) . Aynı yıl Girit’ten 22 çift güvercin
    gönderilmiştir (Y.PRK. UM, 14/27; 2 Mart 1889). 1905 yılı Şubat ayında
    yine Londra’dan, padişahın emri üzerine bir çift kırmızı, bir çift sarı ve bir
    çift siyah renkli güvercin tedarik edilerek gönderilmiştir (Y.PRK. EŞA,
    47/20; 20 Şubat 1905). Osmanlı Devleti Amerika’dan da güvercin
    getirtmiştir. Güvercinleri temin eden Lui Eşmid, Osmanlı Washington
    Sefareti’ne yazdığı yazıda, güvercinlerin Amerika’da yetiştirilenlerin en
    iyileri olduğunu, bu nedenle götürülürken korunmaları için her türlü tedbirin
    alınmasını istemiştir (Y.PRK. EŞA, 7/70; 17 Mayıs 1888). Anadolu
    vilayetlerinden de güvercin getirtildiği görülmektedir. 1882 yılında
    Konya’dan 17 çift güvercin getirilmiştir (Y.PRK. UM, 5/23; 29 Haziran 1882).
    Güvercin istenen yerlerden bir diğeri Aydın vilayetidir. Mart 1907 tarihinde beş
    çift güvercin gönderilmiştir (Y.PRK. UM, 79/76; 18 Mart 1907).
    Osmanlı Devleti’nde padişahların güvercinlere olan merakı bir yana
    halkın arasında da güvercin meraklılarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Hüdavendigar Ziraat Numune Çiftliği’ne, Padişahın iradesiyle, vilayet ileri
    gelenlerinden meraklılarına münasip miktarının dağıtılması uygun bulunan
    512 adet güvercin gönderilmiştir. Söz konusu güvercinlerden 250 adedi ahali
    ileri gelenlerinden ve memurlarından meraklılarına dağıtılmıştır. Diğer
    güvercinlerin giderek çoğalması üzerine bunlara özel bir yer yapılmasının
    aciliyeti Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne bildirilmiştir (Y.MTV, 66/13; 27
    Ağustos 1892). Padişah tarafından Saray kuşluklarında gereğinden fazla
    birikmiş olan güvercin, tavuk ve ördeklerin nesillerinin devamının
    sağlanması ve çoğaltılması için Saray’a bağlı çiftliklere gönderilmesi
    emredilmiş, bunun üzerine 1000 kadar güvercin söz konusu çiftliklere
    dağıtılmıştır (Y.MTV, 98/102; 3 Temmuz 1894). Dağıtılması için güvercin
    gönderilen yerlerden bir diğeri Konya’dır. 650 adet güvercinden 554 tanesi
    sağ salim Konya’ya ulaştırılmıştır. Bunların bir kısmı dağıtıldıktan sonra
    kalanları nesilleri çoğaltılmak üzere Numune Tarlası Müdürlüğü’ne teslim
    edilmiştir (Y.MTV, 126/45; 13 Ağustos 1895) . Hazine-i Hassa Nazırlığı, Kurbağalı Dere çiftliğinde mevcut güvercinlerin sayısının artırılarak Hazine-i
    Hassa’nın gelirinin çoğaltılması için Küçükçekmece’deki Ayazma Çiftliği’nde
    çoğalmakta bulunan güvercinlerden bir kısmının nakline izin verilmesini
    Padişah’tan talep etmiştir (Y.MTV, 310/157; 3 Haziran 1908).
    Bu dönemde özellikle Rusya’nın posta güvercinlerini askeri amaçla
    kullandığı dikkat çekmektedir. Nikolayef Şehbenderliği’nden bildirildiğine
    göre bir Rus yüzbaşının hazırladığı layihada, özellikle savaş zamanında
    Hocabey-Nikolayef ve Sivastopol şehirlerinin, Osmanlı topraklarının haritada
    işaretlenmek suretiyle belirlenmiş çeşitli noktalarıyla posta güvercinleri
    sayesinde haberleşmesi isteğinin yer aldığı belirtilmiştir. Söz konusu
    düşünceye göre Osmanlı memleketlerinde öncelikle eğlence makamında gizli
    gizli güvercinlikler tesisinin zor görünmediği, zamanı geldiğinde gerektiği
    kadar güvercinin sokulması için her zaman bir çare bulunabileceğine yer
    verilmiştir. O gün için uygulanması para ve zamana bağlı olduğu anlaşılan bu
    tasarı Nikolayef Şehbenderliği’nden Hariciye Nezareti’ne bildirilmiştir Bu
    noktada askeri güvercinlerin Osmanlı topraklarına da girişlerinin
    yasaklanmasının önemine değinilmiştir (BEO, 248/18585; 1 Ağustos 1893).
    Rusya ile Bulgaristan arasında doğrudan doğruya bir haberleşme hattı
    mevcut olmadığından önce Rusya ile Bulgar Emareti arasında bir telgraf
    anlaşması yapılmışsa da bu hayata geçirilememiştir. Bunun üzerine Rusya
    Hükümeti Bulgar Emareti ile doğrudan haberleşebilmek amacıyla güvercin
    postasından yararlanmayı düşünmüştür. Hatta 1902 yılı Ağustos ayında
    Hocabey’de teşekkül etmiş olan “Rusya-i Cedîd Güvercin Cemiyeti”nin
    hamisi Grandük Mihâiloviç’in teklîfi üzerine (Y.A.HUS, 434/57; 19 Eylül
    1902), Odesa’dan Varna’ya gelen bir Rus yüzbaşısı 90 çift güvercinden
    oluşan bir güvercin postasını Şumnu’da bulunan birinci istihkâm taburuna
    hediye edilmek üzere Varna kumandanına teslim etmiştir (A.}MTZ.(04),
    80/44; 17 Ağustos 1920, Y.A.HUS, 434/57; 19 Eylül 1902, BEO,
    1920/143992; 19 Ağustos 1902). Bulgaristan komiserliği, bu durumun yanlış
    anlaşılmasını önlemek amacıyla güvercin hediyesi meselesinin pek
    ehemmiyetli olmadığını, zira içinde bulundukları zamanda, güvercinden
    daha hızlı haberleşme araçları olmasına ve güvercinlerin de tüfekle
    öldürülmeleri ve şahin gibi yırtıcı kuşlarla avlanmaları ihtimali varken
    haberleşme amacıyla bu işin yapılmış olma ihtimalinin zayıf olduğunu dile
    getirmiştir. Söz konusu güvercin hediyesi meselesinin ancak iki devlet
    arasındaki bir sevgi ve dostluk göstergesi olabileceği hatırlatılarak yapılacak
    tahkikatın neticesinin yine de arz edileceği ifade edilmiştir (Y.A.HUS,
    433/69; 20 Ağustos 1902).
    Rusya’nın askeri amaçla kullandığı anlaşılan posta güvercinlerden
    bazıları Osmanlı Devleti sınırları içerisinde ele geçirilmiştir. Bunlardan biri nebolu sahilinde yakalanmıştır. İnebolu sahilinde bulunan yelken
    gemilerinden birinin direğine kuyruğunda masura bağlı bir güvercin konduğu
    tayfalar tarafından görülmüştür. Bunun üzerine güvercin derhal getirtilerek
    incelendiğinde, ayaklarında madeni ve lastik halkalar ve güvercinin üzerinde
    bulunan masuranın içinde de üzerinde Rusça yazılar yazan bir kâğıdın
    bulunduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine Kastamonu vilayeti, güvercin ve
    üzerinde bulunanları özel bir memurla Saray’a göndermiştir (Y.PRK. UM,
    59/16; 27 Haziran 1902, BEO, 1881/141036; 10 Temmuz 1902). Yine 1902
    yılı Temmuz ayında Bartın boğazında vapura yük vermekte olan
    Müezzinoğlu Mustafa’nın sandalına havadan gelip giren bir güvercinin
    üzerinde de Rusça yazı olduğu görülen bir mektup ele geçirilmiştir. Aynı
    şekilde özel memurla güvercin ve mektup İstanbul’a gönderilmiştir (BEO,
    1881/141056; 11 Temmuz 1902, Y.A.HUS, 432/12; 10 Temmuz 1902).
    19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin posta güvercini
    kullanımıyla yakından alakadar olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa’da posta
    güvercinlerinin yeni bir unsur olarak harp vasıtaları arasına girmesi üzerine
    posta güvercinlerinin çeşitleri, bunlardan istifade yolları, bunların nerelerde
    ve ne suretle yetiştirilecekleri, üreme, talim, müsabaka gösterileri ve diğer
    hususlara ilişkin Fransa’nın önde gelen ve meşhur güvercin uzmanlarından
    Mösyö Rişar Döboev adında bir zatın yazmış olduğu “Uygulamalı
    Güvercinlik” risâlesi Erkân-ı Harbiye Kaymakamlarından Ahmet Rıfat Bey
    tarafından tercüme edilmiştir. Bu tercümeye, ilkçağlardan o güne kadar
    güvercinlerden hangi hususlarda fayda temin edilmeye çalışıldığına ilişkin
    bilgiler ile Fransa ve Almanya devletlerinin askerî güvercin postalarının
    bulunduğu kale ve diğer mevkileri gösteren ve diğer bazı malumatı ihtiva
    eden faydalı bir makale de ilave eden Serasker Rıza Paşa, çalışmayı
    Padişah’a takdim etmiştir (Y.MTV, 119/47; 30 Nisan 1895)
    Toptaşı Askeri Rüştiyesi Fransızca öğretmenlerinden ve piyâde
    yüzbaşılarından Necîp Efendi tarafından “Muhâbere-i Kebûter” risâlesi
    yazılmıştır. Necip Efendi risalesinde, Avrupa’nın büyük devletlerinin
    ordularının tamamında muharebe ve muhasara zamanlarında güvercinler
    vâsıtasıyla haberleşme yapıldığı ve bu hususta güvercin terbiyesi için
    güvercinlikler teşkil edilmiş olduğunu dile getirdikten sonra Osmanlı
    ordusunda da güvercinlik tesisi ile bundan istifade edilebileceğini ifade
    etmiştir. Çalışmaları takdir edilen Necip Efendi’nin dördüncü rütbeden
    Osmanlı nişanı ile taltif edilmesi istenmiştir (Y.MTV, 28/50; 28 Ekim 1887)
    Rüsumat Emaneti Encümeni azalarından Nuri, Necip Efendi’nin
    risalesinin görünüşte Avrupa ordularında güvercin postası istihdamından
    beklenen faydaları arz etmiş olmakla birlikte şayet bütün ordularda posta
    güvercini yetiştirilecek olur ise istenilmeyen ve meşru olmayan bir haberleşmeye posta güvercinlerinin alet edilebilmiş olacağına dikkat
    çekerek, bu çeşit güvercinlerin İstanbul ve Saray civarında yetiştirilmesinin
    sakıncalarını hatırlatmıştır. (Y.MTV, 12/63; 5 Ağustos 1891). Buna karşın
    Muharrir dergisinde konu ile ilgili yazılmış bir makalede Osmanlı Devleti’nin
    güvercin postasını harbiye içinde kullanması durumunda çok yarar
    sağlayacağına yer verilmiştir.
    Devlet-i Osmaniye Avrupa milel-i mütemeddinesi indinde
    muhassenâtı fennen ve tecrübeten sâbit olan her dürlü bedâyi-i
    harbiyeyi kabul ve taklîd eylediği cihetle şu güvercin postasını
    da nazar-ı ehemmiyete alarak levâzım-ı harbiye adâdına idhâl
    iderse hem ecdâdımızın meser-i marifetini yeniden ihyâ ve hem
    de zamânede lüzum ü fâidesi mücerreb ve muhakkak olan bir
    vâsıtayı mülkümüzde ittihâz ve icrâ itmiş oluruz. Bâ-husûs ki,
    yeniden güğercin tedârikine de hâcet yokdur. Çünkü merhûm
    Abdülazîz Han zamanında bazı kasr-ı şâhânelerle hâss-ı
    hümayûn olan çiftliklerde pek çok güğercin var idi. Eğerçi
    anlar el-yevm mevcûd ise şu hidmeti ifâya kâbiliyetli olanları
    tefrîk idilerek, usûl-i mahsûsasına tevfikân talîm idilse ve bu
    sûretle alışdırılanları ordû mevkilerine gönderilse her halde
    muhassenâtdan hâlî olmaz (Güvercin Postası:166)
    Osmanlı Devleti de askeriye içerisinde posta güvercininden yararlanma
    taleplerine ilgisiz kalmamıştır. Buna dayanak olarak gösterilecek belgelerden
    biri Paris Sefareti’nden 22 Ağustos 1895 tarihinde Saray’a gönderilmiş bir
    telgraftır. Söz konusu telgrafta sefaret, posta güvercinlerinin Fransız Harbiye
    dairesinin gözetimi altında bir cemiyet tarafından terbiye edildiğinin
    kendilerine bildirildiğini, bunların kolaylıkla elde edilebilmesi için Fransız
    Dışişleri Bakanı’nın gerekli talimatı adı geçen cemiyete vereceğini
    bildirmiştir (Y.PRK. EŞA, 22/55; 22 Ağustos 1895). Buradan anlaşıldığı
    üzere Osmanlı Devleti bu eğitimli güvercinlerden alma teşebbüsünde
    bulunmuştur. Ayrıca Paris Sefareti Fransız Deklerak isimli bir Fransızın
    muhabere güvercinleri için kendi icat ettiği mektup mahfazasının tarifiyle
    resmini içeren yazıyı Hariciye Nezareti’ne göndermiştir (Y.PRK. HR, 24/74;
    7 Kasım 1897). Yine Eylül 1898 tarihi itibariyle savaş sırasında ihtiyaç
    görüldükçe Kerç ile Kefe ve Sivastopol arasında istihdam edilmek üzere
    getirtilen elli kadar askerî posta güvercininin Kerç istihkâmâtında talim ve
    terbiyelerine başlandığı ve bunların bir subay idaresinde salıverilmek üzere
    Kefe ve Sivastopol’e gönderildiği ve bu suretle belirtilen şehirlerarasında, bu
    güvercinler vâsıtasıyla haberleşmenin teminine çalışıldığı anlaşılmaktadır
    (Y.PRK. ASK, 143/61; 4 Eylül 1898. Bir başka belgede güvercin sayısının
    150 olduğu belirtilmiştir. Bkz. BEO, 1185/88843; 29 Ağustos 1898). Yani
    Osmanlı Devleti askeri posta güvercini talimine onay vermiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devleti, ülke içinde güvercin yoluyla
    yapılabilecek casusluğu önlemek amacıyla gereken tüm tedbirleri de almayı
    ihmal etmemiştir. Dâhiliye Nezareti’nden Aralık 1914 tarihinde; Edirne,
    Erzurum, Adana, Ankara, Hüdavendigar, İzmit, Aydın, Bitlis, Basra, Bağdat,
    Beyrut, Hicaz, Halep, Diyarbekir, Suriye, Sivas, Trabzon, Kastamonu,
    Konya, Mamuratülaziz, Musul, Van, Yemen, Urfa vilayetleri ile Bolu,
    Canik, Çatalca, Zor, Asir, Karesi Kudüs-ü Şerif, Kal’a-i Sultaniye, Menteşe,
    Teke mutasarrıflığı ve Medine-i Münevvere Muhafızlığı’na gönderilen
    yazıda, Nezaret, güvercinler vasıtasıyla yapılan casusluğun önünü almak için
    askeri harekâta geçit olan yerlerde, yani ordunun geçeceği mahallerde
    şüpheli şahısların hanelerinde bulunan güvercinlerin itlâf edilmesini ve
    güvercinlerle haberleşmeye teşebbüs eden kişilere gerekli uyarı ve ikaz
    yapıldıktan sonra da güvercin beslemeye devam ettikleri anlaşılan şüpheli
    kişilerin divân-ı harbe verilmesini emretmektedir (DH. ŞFR,47/291; 2 Aralık
    1914). Dâhiliye Nezareti’nin bu işi sıkı tuttuğu anlaşılmaktadır. Zira 1917
    yılı Mayıs ayında yine vilayet ve mutasarrıflıklara gönderilmiş benzer bir
    yazı ile gözetim ve tahkikat yapılmasını, güvercinlik bulunan yerlerin askeri
    kumandanlıklarına durumun bildirilmesi istenmiştir (DH. ŞFR, 76/87; 10
    Mayıs 1917).
    I. Dünya Savaşı sırasında Viyana’dan İstanbul’a geçen Avusturyalı
    Madâm Yozi Nastomer adındaki bir kadının kargosu içinde değişik cinsten
    yirmi kadar güvercin bulunmuş bunların ne maksatla getirildiği
    sorulduğunda Nastomer, Maltepe’de Ayazma civarında bulunan çiftliğine
    götüreceği cevabını vermiştir. Ancak kadının ifadesi şüpheli görüldüğünden
    hakkında gerekli muamelenin yapılması istenmiştir (DH. ŞFR, 465/96; 19
    Mart 1915). Anlaşıldığı üzere Osmanlı Devleti posta güvercinlerinin kötü
    amaçlı kullanımını engellemek için tedbiri elden bırakmamış, gerekli tüm
    muameleyi yerine getirmiştir.
    Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında da ordu içerisinde güvercinlerden
    yararlanılmıştır. Tüm ordu güvercinlerinde olduğu gibi Türkiye
    Cumhuriyeti’nin ordusunda da güvercinleri tanımaya yarayan işaretler
    (Türkiye Ordusu anlamına karşılık gelen (T-O) harfleri), güvercinlerin sol
    arkalarına takılan alüminyum halkaya işlenmiştir. Ayrıca güvercinin kayıt
    numarası ile hangi sene doğduğu da belirtilmiştir. Örneğin (27-312)
    rakamları işaret edilmiş bir güvercin halkası, o güvercinin 312 numarada
    kayıtlı, 1927 senesinde doğmuş bir güvercin olduğunu göstermektedir. Bu
    harf ve rakamlar ayrıca güvercinin en büyük tüylerinden biri üzerine de
    damgalanmıştır (Güvercinlerle Muhabere 1928:232). İnsanlık tarihinde haberleşme yöntemleri içerisinde maliyetinin düşük
    olması ve işlevselliği ile kendine yer edinmiş olan posta güvercinlerinden
    bilhassa haberleşme araçlarının olmadığı dönemlerde yararlanılmıştır. Sahip
    olduğu hız ve yön bulma duygusuyla uzağı yakın eden güvercinler, çok
    farklı alanlarda istihdam edilmiştir. Avrupa’da 19. yüzyılın ikinci yarısı
    itibariyle özellikle ordu içinde posta güvercinlerinden yararlanılmaya
    başlanılmıştır. 1870 yılındaki Almanya ile Fransa arasındaki savaşın en
    şiddetli döneminde Paris’in dışarıyla bağlantısını posta güvercinleri
    sağlamıştır. Diğer devletlerin dikkatinden kaçmayan bu gelişme üzerine
    Almanya, İngiltere, Belçika, İtalya ve İspanya gibi pek çok Avrupa devleti
    posta güvercinlerinden yararlanmak için harekete geçmiştir. Rusya söz
    konusu devletlere nazaran daha geride olduğundan posta güvercini
    istihdamını hızlandırmıştır. Hatta İstanbul’da Beyoğlu’nda bulunan Rusya
    Sefarethanesi’nde posta güvercinlik şubesi açmak istemiştir.
    Osmanlı Devleti diğer devletlerdeki bu gelişmeleri yakından takip
    etmiştir. Fransız Güvercin Uzmanı Mösyö Rişar Döboey’in yazmış olduğu
    “Uygulamalı Güvercinlik” risalesi tercüme ettirilmiştir. Yine Toptaşı Askeri
    Rüştiyesi Fransızca öğretmenlerinden Necip Efendi “Muhabere-i Kebûter”
    risalesini yazmıştır. Dönemin süreli yayınlarında, Osmanlı Devleti’nin posta
    güvercinlerinden yararlanması yönündeki yazılara sıklıkla yer verilmiştir.
    Hal böyle iken Osmanlı Devleti de orduda, posta güvercinlerinden
    yararlanmak üzere teşebbüse geçmiştir. Bununla birlikte güvercinler yoluyla
    ülke içinde yapılabilecek casusluk faaliyetlerini önlemek için gerekli olan
    tüm tedbirleri de almayı ihmal etmemiştir.
    I. Dünya Savaşı’yla birlikte Fransa gibi savaşan devletlerden bazılarının
    posta güvercinlerinden ciddi anlamda yararlanma yoluna gitmesi, Osmanlı
    Devleti’nin ordu içerisinde posta güvercini kullanımına yönelik başlattığı
    çalışmaların nedenini de ortaya çıkarmaktadır. Özellikle 1878 Berlin
    Anlaşması’nın imzalanmasından sonra ortaya çıkan gelişmeler, Osmanlı
    Devleti’nin daha dikkatli bir siyaset izlemesini zorunlu kılmıştır. Bu süreçte
    ordu içerisinde muhabere güvercinlerinden yararlanılmak istenmiştir. Bu
    çalışmalar Cumhuriyet’in ilk yıllarında da devam etmiştir. 20. Yüzyılın
    ikinci yarısı itibariyle posta güvercinleri, haberleşme vasıtası olarak önemini
    kaybetmiş olsa da Anadolu kültüründe güvercin yetiştiriciliğine olan ilgi ve
    merak halen devam etmektedir.

    Mösyö Deklerak’ın İcadı Mektup Mahfazası
    2

  • Orijinal, Yerli (Klasik) Manisa Hünkârisi Güvercinler

    [Manisa’s Original (Old Fashionedor Old Style) Oriental Frill Piegons]

    Yayımlanmamış Tanıtım Makalesini Hazırlayan: 

    Murat TÜRKEŞ (Em. Öğr. Üyesi, Prof. Dr.) ve Serkan GÜNDÜZ (Ziraat Mühendisi)

    1. Giriş

    Bilhassa yabancı kaynaklara gore, olasılıkla Afrika Baykuş (Owlfamily) ve Turbit (Turbitfamily) güvercin ailelerinden elde edilmiş olduğu öngörülen ve Türkçe’de “Sultan Güvercini” anlamındaki yaygın kullanımıyla “Hünkâri”olarak adlandırılan güvercinler, Anadolu’nun zamanı ve eski ırklarından biridir. Bu ırkın kökeni ile ilgili en eski bilgiler, Osmanlı devleti dönemine aittir.

    Hünkâri ilk kez olasılıkla 1600’lü yılların başlangıcında, Osmanlı kuşçuları tarafınca Manisa merkezinde bulunan Şehzade Sarayı için hususi olarak üretilmiş Türkiye’ye özgü bir güvercin ırkıdır. Bu zamanda bir tek saraylarda yetiştirildiği malum bu güvercinlerin saray dışına çıkartılması ve halk tarafınca yetiştirilmesi yasaktı. Osmanlı devletinin bu yasağı getirmesinin temelinde, olasılıkla ırkın değişik melezlemeler yolu ile bozulmasını önleme düşüncesi yatmış olabilir. Yalnızca sarayda yetiştirilmesi sebebi ile bu güvercinlere Hünkari adı verilmiştir. Hünkâri, hünkâra(padişaha) ilişkin olan anlamına gelmektedir. Bu koruma çabalarının naturel bir sonucu olarak, Osmanlı devleti döneminde bilhassa de Manisa’da bulunan şehzade saraylarında yetiştirildikleri malum bu ırkın, o dönemde orijinal özelliklerinin bozulmaksızın korunduğu söylenebilir. Çeşitli kaynaklara gore, hünkâri güvercin ırkı, Osmanlı’nın son dönemlerinde (19. yüzyılda) bilhassa Avrupa ülkelerine armağan olarak gönderilmiştir. Hünkâriırkının o dönemlerde Avrupa’da “OrientalBango” adı ile adlandırıldığı bilinmektedir. Bu ırkın bir diğeri adı da “Manisa ve İzmir Bangosu” idi.

    Çeşitli yabancı literatüre dayalı bugünkü bilgilerimize gore, Hünkarilerin Avrupa ülkelerine ilk gönderilişi de 1860 yıllarda gerçekleşmiştir. Manisa Hünkarisi ilk kez 1864 senesinde H. P. Caridia tarafınca İzmir’den İngiltere’ye götürülmüştür. Hünkari ırkıysa, ABD’da ilk kez NewYork’da ABD Ulusal Güvercin Derneği (NationalColumbarianSociety) tarafınca 1879 senesinde sergilenmiştir.

    Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyet döneminde Türkiye’de sayıları oldukça azalan bu güvercin ırkının, 2000’lerle birlikte bilhassa web kullanımının Türkiye’de yurttaşlar tarafınca da yaygınlaşmasıyla birlikte (Avrupa ve dünya ülkelerindeki, bilhassa Almanya, Balkanlar ve ABD Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) hünkâri yetiştiricileri, dernek, vakıf ve kulüplerinin emek verme ve etkinliklerinden haberdar olarak), güvercin severler ve yetiştiriciler tarafınca tekrardan ilgi görmeye başladığı görülmüştür. Ek olarak, bu yeni ilgi kapsamda, bilhassa 2000’lerle birlikte Avrupa’dan ve Balkanlardan hünkâri örnekleri getirilerek üretilme yoluna gidilmiştir.

    Ek olarak, Osmanlı döneminde ara sıra saraydan kaçan bazı hünkârilerin halk tarafınca yakalanıp gizlice üretildikleri ve ırkın saray haricinde da devamının sağlandığı bilinmektedir. Halk içinde yetiştirilen bu güvercinler, uygun eş bulamama şeklinde problemler sebebi ile benzer bazı ırklarla bilhassa de “Aydın Bangosu” ile kırılmış olabileceğine ilişkin görüşlere de rastlanılmaktadır.

    Türkiye’de Klasik ya da Orijinal/Yerli Hünkâriadı ile malum kendine özgü ve ayırt edici pek oldukça özelliği bulunan bu güvercin ırkı, günümüzde dünya üstünde “OldFashioned, OrientalFrill ya da Old Style OrientalFrill” adı ile tanınmaktadırlar. Orientalfrill ırkının kökeninin Türkiye olduğu ve Türkiye’de Manisa ve İzmir illeri ile çevre illerde (Bursa, Balıkesir, vb.) yetiştirildiği birçok kaynakta belirtilmektedir. Fransızlar bu ırka “CravateOriental” adını verirken, Almanlar “OrientalMovchen” demektedirler. Hünkâri, Anadolu’da yetiştirilmiş bu toprakların kendine özgü bir güvercin ırkı olmasına karşın, günümüzde sayıları oldukça azalmıştır. Öte taraftan, istenen düzeyde ve kafi olmamakla birlikte son yıllarda klasik hünkârilere gösterilen ilgi umut vericidir.

    2. Amerikan Klasik Hünkâri Kulübü’nün Hünkâri Tanımı

    Ne yazık ki bugüne değin Türkiye Cumhuriyeti’nde “Klasik ya da Orijinal/YerliHünkariyi” tanıyan ve korumayı amaçlayan bir dernekya da kulüp kurulmamış olmasına karşın, Atlas Okyanusu’nun diğeri yakasında Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki ABD’de bir Ulusal Klasik Oryantal HünkâriDerneği (TheNational Classic OrientalFrill Club) ve onun da hünkâri standardına ilişkin belgesinin girişinde bir HünkâriGüvercin Irkı tanımı var.

    Tanım şöyledir: “Klasik Hünkâri (Classic OrientalFrill),kısa gagalı güvercin ırkları familyasından bir güvercin ırkıdırEk olarak bu ırk, Eski Moda Oryantal Hünkâri (OldFashionedOrientalFrill) ya da Eski Tip Oryantal Hünkâri(Old Style OrientalFrill) olarak da bilinir. Uygar Oryantal Hünkâri’nin (Uygar OrientalFrill) geliştirildiği ırktır. Bu güzel ve oldukça eski güvercin ırkı bugün pek oldukça önemli Amerikan ve Kanada yarışmalarında görülebilmektedir” Tanımda iki önemli noktanın altının çizildiği görülüyor.

    Bunların birincisi, tanımda Klasik Hünkâri’nin‘sıfır gaga’ Uygar Hünkâri’nin değiştirilmemiş orijinal biçemi (formu) olarak tanımlanmış olmasının, günümüz Orijinal/Yerli Hünkârisi’nin yok olmuş ve tekrardan yaratılmış bir kuş değil günümüze ulaşan klasik orijinal hünkârilerin soyu bulunduğunu açıkça göstermekte oluşudur.

    Bu kapsamda vurgulanması gereksinim duyulan ikinci mevzu ise, yurtdışında yapılmış olan birçok hünkâri emek vermesi ile kişisel ve kurumsal web tanıtım sayfalarındaki belge ve açıklamalardan da görülebileceği şeklinde, tanımda bu ırkın kökeni olarak Türkiye’nin gösterilmemiş ve tarihin içinden çıkıp gelmiş eski bir güvercin ırkı olarak ele alınmış oluşudur.

    Birinci nokta pozitif yönde bir yaklaşımla, Yerli Hünkâri’nin varlığının doğrulanmasına ek olarak, onların korunması gereksinim duyulan kuşlar bulunduğunu göstermektedir.

    İkinci nokta ise, yukarıda da vurgulandığı şeklinde, Türkiye’de herhangi bir koruyucu bir dernek ya da malum bir üretici ağının olmamasının bir sonucu olarak, 19. yüzyıl ortalarıyla birlikte Türkiye’den Avrupa ve ABD’ya götürülmüş olan yerli hünkâri güvercin ırkının, batı devletlerinde çoğunlukla “doğu kökenli vatansız” bir kuş olarak nitelenmesine niçin olabildiğidir.

    3. Klasik (Orijinal/Yerli) Hünkâri

    Klasik Oryantal Hünkâri(İng: OldFashionedOrientalFrill) ya da Eski Tip Oryantal Hünkâri(İng: Old Style OrientalFrill), sıfır (oldukça oldukça kısa) gagalı Uygar Hünkari’nin (İng: Uygar OrientalFrill) geliştirildiği aslolan ırktır. Bugün devletimizde “Klasik ya da Orijinal/Yerli Hünkâri” adı ile malum güvercinler, vakit içinde ırkın orijinalinin (OrientalBango) olasılıkla Manisa Azmanı ya da benzeri ırklar ile kırılması sonucu Türkiye’de geliştirilmiş olan paçalı, güllü, pareli(paralı) ve kısa gagalı bir güvercin ırkıdır. Yalnız yüzlerce yıl ilkin kırıldıkları, başka sözlerle Osmanlı döneminden günümüze ulaşan kırmalar oldukları için, kendine özgü bir biçem ve ayrı bir ırksal karakter kazanmış oldukları düşünülmektedir.

    Hünkâriler oldukça sempatik ve cana yakın güvercinlerdir. Yerli Hünkâriler, ırkın çağıl formuna gore daha küçük yapılıdır. Kafaları oldukça yuvarlak biçimli değildir ve gaga birazcık daha uzundur. Günümüzde başta Manisa’da olmak suretiyle, İzmir, Bursa ve İstanbul’da yaygınolarak yetiştirilmektedir. Hünkârilere Bursa’da “paralı fındık” adı verilmiştir. Paralı denmesinin sebebi kanat işlemelerinin kuyruk ucunda da para şeklinde yuvarlak şekiller halinde görülmesidir. Bu farklılıklarının haricinde Yerli Hünkariler ırkın orijinal biçimini tamamen göstermektedir.

    Yerli Manisa Hünkârileri, gagaları Uygar Hünkari gore daha uzun olduğundan, çoğunlukla sorunsuz yavru yetiştirebilmektedir. Sıcak iklim bölgelerinde (genel olarak subtropikal ve Akdeniz iklim bölgelerinde) esenlik sorunları yaşamaksızın daha rahat yetiştirilebilirler. Klasik hünkârilerin üretimleri kolaydır. Uygun kümes ve bakım koşullarında yıl süresince yumurta yapabilir ve kuluçkaya yatabilirler. Yavrularına olan ilgileri oldukça fazladır. Bu yüzden bazı yetiştiricilerbu kuşları yedekçi ya da bakıcı olarak yuvalarında bulundururlar.


    Şekil 1: Erişkin klasik (orijinal yerli Boğma) Manisa Hünkarisi güvercinin genel görünümü (Foto: Murat Türkeş, Yapıldak Köyü, Çanakkale).
    4. Klasik (Orijinal/Yerli) Hünkârinin Başlıca Ayırt Edici Özellikleri
    Genel Görünüş: Küçük ya da orta boy, ağırlıkları averaj 306- 336 gr olan ve canlı tabiatlı bir güvercindir. Kuyruğun ucu yerden birazcık yukarıda, vücudu yere 45º açı yaparak durur. Göğsündeki belirgin gül, oldukça gür paçalı ayakları, başının arkasındaki iğne tepesi ve orta boyla kısa arası gagası tipik özelliklerindendir (Şekil 1).

    Genel Görünüş: Küçük ya da orta boy, ağırlıkları averaj 306- 336 gr olan ve canlı tabiatlı bir güvercindir. Kuyruğun ucu yerden birazcık yukarıda, vücudu yere 45º açı yaparak durur. Göğsündeki belirgin gül, oldukça gür paçalı ayakları, başının arkasındaki iğne tepesi ve orta boyla kısa arası gagası tipik özelliklerindendir (Şekil 1).

    Şekil 2: Beyaz gövdeye kanat ve kuyruk işlemeli (Çamkabuğu kanat, satinette)genç bir klasik Manisa Hünkârisi güvercinin genel görünüşü (Foto: Murat Türkeş, Yapıldak Köyü, Çanakkale).

    Şekil 3: Çeşitli renklerde vücut işlemeli (kahverengi boğma ve kara boğma hünkariler) yuva kardeşi genç klasik Manisa Hünkârisi güvercinlerin genel görünüşleri (Foto: Murat Türkeş, Yapıldak Köyü, Çanakkale).

    Beyaz gövdeye kanat ve kuyruk işlemeli olanlar yurtdışında ve internasyonal literatürde satinette olarak bilinir (Şekil 2). Kanat üstünde beyaz çizgi ya da dantel deseni; kuyrukta ise para denen beyaz noktalar (pareler) vardır. Yurtdışında ve internasyonal literatürde vücudu çeşitli renklerde işlemeli desenli olanlara ise blondinette denir (Şekil 3). Kanat üstlerinde çizgiler ya da dantelli görünüm; kuyrukta ise nokta pare  ya da yelpaze denilen tüm kuyruk tüyünü kaplayan pare şeklindedir. Bazı vücut işlemeli hünkâri çeşitlerinde dantelli görünüm vücudun büyük bir kısmına dağılır.

    Baş: Yuvarlaktan ovala değişmiş olur ve geniştir (Şekil 1, 2 3). Kavisli alın gaganın ucundan kafanın üst kısmına doğru zarifçe ve kesintisiz bir halde akar. Gaga altı sarkıntısı oldukça azca ve temizdir.

    Göz: İri parlak ve belirgindir (Şekil 1, 2 3). Göz çeperi temiz ve derisinin rengindedir. Kanat işlemelerde göz koyu kahverengidir. Vücut işlemelilerde vücut rengine bağlı olarak gözler koyu sarıdan kızıl kahveye kadar değişiklik gösterir.

    Gaga: Orta kısalıkta, sağlam yapılı, kesintiye uğramayan bir kıvrımla alınla birleşir (Şekil 1, 2 3). Kanat işlemelilerde deri rengi, vücut işlemelilerde ise bedeni kaplayan tüylerin genel rengine gore deri renginden grimsi siyaha değişiklik gösterir. Boyun altı sarkıntısı oldukça azca ve temizdir. Klasik Hünkâriler, bu gaga yapısıyla kendi yavrularını besleyebilirler ve bakıcıya gerek duymazlar.

    Tepe: Kafanın tam arkasında iğne uçludur (Şekil 1, 2 3). Dik ve merkezidir. Minimum kafanın en yüksek noktası kadar yükselir. Tepe, tüm ve kesintisiz ense tüyleriyle desteklenir.

    Boyun: Ensedeki tüylerin ve kursağın verdiği görüntüyle kısa ve güçlüdür (Şekil 1, 2 3). Gözler parmakların ayak bileğiyle kesiştiği yerin tam üstünde duracak şekilde dik ve gururlu bir ifadeye haizdir. Göğüsteki gül ile alt gaga içinde belirgin bir gırtlak olmalıdır.

    Gül: Gül gırtlağın orta kısmından göğse kadar (averaj 5 santimetre) devam eder (Şekil 1, 2 3). Gül, belirgin ve sık olmalıdır. Tüyler iki tarafta da eşit şekilde dışa doğru açılmalıdır. Bir tek tek bir yana yatan ya da orantısız şekilde tek yana yatan gül kusur sayılır.

    Göğüs ve Vücut Biçemi: Göğüs geniş, yuvarlak ve belirgin bir halde ileriye doğru uzanır ve gövde yapısı kuşun arkasına doğru incelir (Şekil 1, 2 3). Vücut sıkı olmalıdır. Büyüklük, küçükle orta boy arasındadır.

    Kanatlar: Güçlü ve vücuda yapışıktır (Şekil 1, 2 3). Sırtı örter ve kuyruk üstünde göç eder.

    Bacaklar: Kısa, ayak tırnaklarına ve onları örtecek kadar paçayla kaplıdır (Şekil 1, 2 3). Kanat işlemelilerde tırnaklar beyaz, vücut işlemelilerde deri renginden gri siyah içinde vücut rengine gore değişiklik izah edebilir.

    Tüyler: İyi gelişmiş; sıkı ve göğüsteki gül ve ensedeki tepe haricinde vücuda yapışıktır (Şekil 1, 2 3).

    Kanat ve Kuyruk: Uçuş tüyleri kısa ve kuyruğun üstündedir. Kanat ve kuyruk uzun olmaktan oldukça kısadır. Kuyruk genişliği iki tüyü geçmemelidir. Kuyruk gosteri duruşunda yerin derhal üstündedir ve yere değmez (Şekil 1, 2 3).

    Duruş: Dik duruşlu kuşlardır; yere averaj 45º dik dururlar (Şekil 1, 2 3). Kuyruk yere paralel değildir; yere değmeksizin aşağı doğru uzanır.

    Renk ve Desen: Beyaz gövdeye kanat ve kuyruk işlemeli olanlar yurtdışında satinette(Kanat) olarak bilinirken (Şekil 2), vücudu çeşitli renklerde işlemeli desenli olanlara blondinette(Düz) denir (Şekil 3).

                5. Hünkarilerde Aranan Başlıca Standart Özellikler

    Genel olarak Klasik Manisa Hünkârisinde, hiçbir renk diğerine gore daha oldukça tercih edilmez ve tüm renkler canlı ve orantılı olmalıdır (Şekil 1, 2 3). Dantelli kuşlarda dantel görünüm temiz ve belirgin olmalıdır. Kanat çizgili ya da kanat kuşaklı kuşlarda (çavuşlar) çizgiler temiz, dar, uzun ve orantılı olmalıdır. Çizgi ya da dantel içindeki renk beyaz olmalıdır. Kuyruktaki para ya da pare isminde olan görece geniş yuvarlakça ya da oval renk desenleri şu demek oluyor ki noktalar ve kuyruk dantelleri de beyaz olmalıdır. Hünkâriye kendine ilişkin rengi veren faktörler, kanat işlemeleri ve dantellenmede ya da kuyruktaki parelerin yanı sıra beyazın kendini gösterdiği tüylerdeki kombinasyonudur. Birinci özellik genel olarak vücudu, ikincisi ise genel olarak kuyruğu tesirinde bırakır.

    Buraya kadar ayrıntısıyla açıklanan özellik ve standartlara dayanarak, bir Klasik Manisa Hünkârisi’nin, Türkiye’de, yurtdışında ve dünya literatüründe kabul edilmiş standartlarına uygun olup olmadığını anlamanın en kolay ve en direkt yolu, ilk olarak incelenen güvercinin gaga uzunluğu, pare tamlığı, tepe ve gül özelliklerinin incelenmesi ve bunların uygunluğunun aranmasıdır.

    Boyut: Omuzlar geniş, kuyruğa doğru daralan bir vücuda haizdir (Şekil 1). Kuyruk kapalıdır. Kanat kuyruk üstünde göç eder. Orta boylu güvercinlerdir.

    Sınıflandırmada yer edinen renkler.

    OzanBoğmaÇavuşluSümbüllüKesmeDüz (Kanat)Çavuşlu(Kanat)
    Arap OzanArap BoğmaArap ÇavuşluArap SümbüllüKaraKara KanatKara Kanat
    Kırmızı OzanKırmızı BoğmaKırmızı ÇavuşluKırmızı SümbüllüKırmızıKırmızı KanatGümüş Kanat
    Sarı OzanSarı BoğmaSarı ÇavuşluSarı SümbüllüSarıSarı KanatKula Kanat
    Kula OzanKula BoğmaKula ÇavuşluÇamkabuğuKulaKula KanatMavi Kanat
      MaviMavi SümbüllüMaviÖdü Kanat 
      GümüşGül Kurusu Çamkabuğu Kanat 
      ŞekerHaki   
      Sarı-GümüşAltuni   

     Şekil 13: Klasik (Orijinal/Yerli) Manisa Hünkârilerinin ana desen (Düz, Kanat ve Kesme) ve renk ile ikincil renk ve desen sınıflandırması (Çizim: Zir. Müh.Serkan Gündüz).

    Hünkâriler gövde işlemelerine gore 3 gruba ayrılabilir (Şekil 13). Bunlar, Düz (Gövde İşlemeli), Kanat (Kanat ve Kuyruk İşlemeli), Kesme (Kuyruk İşlemeli):

    1- Düz (Gövde İşlemeli) Hünkâriler

    Bu grup, 4 değişik desen biçemine görealt gruplara ayrılmaktadır(Şekil 13). Ozan, Boğma, Çavuşlu, Sümbüllü:

    1)   Gövde İşlemeli Ozan: Başından kuyruğa doğru orantılı şekilde renk değişiminin görüldüğü, baş renginden beyaza dönen desen şeklidir. Dört ana renkten oluşur; bunlar:arap ozan, kırmızı ozan, kula ozan, sarı ozan.

    2)   Gövde İşlemeli Boğma: Baş kısmına kadar boyun dahil pare işlemeli olan gövde işlemeli hünkâri grubudur. Kuyruk pareleri yelpaze denilen tüm kuyruk tüyünü kaplayan pare şeklindedir. Dört ana renkten oluşur; bunlar:siyah (arap), kırmızı, kula, sarı.

    3)   Gövde İşlemeli Çavuşlu: Kanat gövdeye yakın renktedir ve bir tek kanatta iki çizgi şeklinde bölüm parelidir. Kuyruk paresi padişah mührü denilen nokta pare şeklindedir. Yaygın renkler, siyah, kırmızı, sarı, kula, mavi, gümüş, şeker, sarı-gümüşü ihtiva eder.

    4)   Sümbüllüler: Gövde paresiz, kanat tamamen parelidir; kuyruk nokta pare şeklindedir. Arap, kırmızı, kahverengi, kızıl kahverengi, sarı, çamkabuğu, mavi, gülkurusu, haki, altuni şeklinde sümbüllüler yaygın olanlardır. Sümbüllü grubu çamkabuğu grubu olarak da tanınır.

    2- Kanat (Kanat ve Kuyruk İşlemeli)Hünkâriler

    Bir tek kanat ve kuyruk renkli,kalan vücut rengi beyazdır. Kanat pare işleme durumuna gore iki grupta toplanabilir: Düz ve Çavuşlu Kanat(Şekil 13).

    1)      Düz Kanat Hünkâriler: Kanat uçuş tüylerine kadar renkli ve parelidir. Kuyruk paresi güvercinin rengine gore yelpaze ya da nokta pare şeklinde değişmiş olur. En iyi bilineni çamkabuğu kanattır. Siyah, kırmızı, sarı, kula ve ödü(kahverengi) kanat renk gruplarıdır.

    2)      Çavuşlu Kanat Hünkâriler: Kanat uçuş tüylerine kadar renklidir; bir tek kanatta 2 çizgi şeklinde bölüm parelidir. Kuyruk paresi hünkârinin rengine bakılırsa farklılık gösterir. En yaygın renk mavi, sarı ve şekerdir (açık mor). Kula ve kara kanat çavuşlu renkleri de vardır.

    3- Kesme (Kuyruk İşlemeli)Hünkâriler

    Bir tek kuyruk(kuyruk altı tüylerle birlikte) renkli, diğeri tüyler beyazdır. Kara, mavi ve kula kesme yaygındır(Şekil 13). Nadir olmakla birlikte, sarı ve kırmızı kesme renk çeşitleridir.

    Öte taraftan, bazı kaynaklarda, kuyruk pare durumuna gore de hünkâri sınıflandırmaları yapılmaktadır.

    Kaynaklar

    Maghin, F. 1920. TheOrientalFrill. Second Edition, SmithsonianInstitutionLibraries, TheMidlandCountiesHerald Limited Press, Birmingham.

  • TÜRKİYE’DE ORİJİNAL ORİENTAL FRİLL’LERİ GÖRDÜK


    American Pigeon Journal magazininin 1979 Eylül sayısında 1978 yılının Ekim ve Kasım aylarında Türkiye’ye ziyaretimizi ve özelliklede orada gördüğümüz keskin vurucu yada dalıcı ırk kuşları anlattık. Şimdi orda gördüğümüz başka bir güvercin türünden bahsetmek istiyoruz – bizim genelde Frill (göğüs gülü) diye andığımız, Satinett lerin dahil olduğu ve Owl, Turbit gibi kısa gagalı ırklarında içinde bulunduğu grup. Türkiye tarihi bir ülke ve bu tür ırkların geçmişinde üstün bir yere sahip. Bu ırkların, özellikle Avrupalı ve Amerikalı ellerin değmemiş olduğu atalarını orada görme imkanımız oldu. 
    Türklerin ve bizim kuşlara bakış açımız arasındaki farkı bir kere daha dile getirmek istiyoruz. Türkiye’deki güvercin yetiştiricileri organize değiller – Klüpler, showlar, magazinler, kitaplar yok ve onların en büyük ilgileri kuşları izlemek, özelliklede uçuşlarını. Çeşitli güvercin ırkları uçuş sitilleri, renkleri ve görünüşleri dolayısıyla adlandırılmış fakat isimler bizim verdiğimiz isimlerle aynı değil. Gelenek olağanüstü kuvvetli burada. Genelde pür ırklar tercih edilsede bazı kırmalar yapılıyor ve bu bir suç olarak görülmüyor ki bir ırkta bir çok farklılığa rastlanılabiliyor. 
    Dört haftalık Türkiye seyahatimizde tahminen bir çok önemli yeri ve kişileri göremedik fakat geneli iyi temsil eden bir kısımı izlemiş olduk. Bu arada bize dil sorunumuzda büyük yardımları olan rehberlerimize olan minnettarlık borcumuzdanda bahsetmeden edemiyeceğim. Bunun yanında gördüğümüz yetiştiricilerde bize karşı haddinden fazla kibarlık ve yardımseverlik gösterdiler. Hatta, yüksek değerde ender güvercinleri bizlere hediye ettiyselerde kabul edemedik. 
    İzlenimlerimizi gezdiğimiz şehirlerin sırasıyla anlatalım. İlk şehir Ankaraydı, Türkiye’nin başkenti, cıvıl cıvıl bir metropolis. Burda hayvanat bahçesi müdüründen başka güvercinlerle ilgili birisiyle görüşemedik. Sayın Müdür Haki Şemsettinoğlu bir çok Türk güvercin ırkını farklı kafeslerde bizim için sergilemişti. Bağdatlardan çeşitli dewlap ırklarına, değişik taklacı/makaracı ırklardan göğsü güllü ırklara kadar herşey vardı. Göğsü güllü ırklardan kubbeli isimli olanı bizim Turbiteen olarak bildiğimiz ırkın eski usül orta kısalıkta gagalı ve kara kanatlı olanlarındandı. Bazıları tepesizdi. 
    Nevşehir’de, Orta Anadolu, kimi ziyaret ettiğimizi tahmin edin, bölge genel emniyet müdürü sayın Kazım Kardeş. Bu güler yüzlü yetiştirici kuşlarını ofisinin bütün şehri gören damındaki veranda da tutuyor. Kuşların çoğu taklaydı. Fakat Urfa (Çiçi) diye isimlendirilen beyaz yüksek uçan ve posta gibi evine sadık olan kuşlarda vardı. Bu kuşları fazla yakından göremedik ama göğüsleri güllüydü.

    Konya’da, Orta Anadolu’nun güneyinde, bu beyazlara benzer beyaz ve alacalı kuşlara rastladık. Bu kuşlarda göğüs gülü yoktu fakat bu özelliğin dışında Owl ve Turbiteen lere bayağı benziyorlardı. Sayın Mehmet Ali Gürel taklalarının bulunduğu bayağı büyük olan salmasının ikinci katını bu ırka ayırmıştı. Bu kısa gagalı kuşların hepsi kısa paçalı, beyaz gözlü ve hiçbirinde tepe yoktu. Sayın Gürel bu kuşlar için Taklambaç ismini kullandı. Bu isimlendirme bir çeşit takla atma kabiliyetini göstersede kuşları uçarken izleme fırsatımız olmadı. Sayın Muzaffer Öztermiyeci kuşlarının bazılarını uçurdu ve bazen bütün gece uçtuklarını anlattı. Kuşların sinekten inmelerini izlemeye zamanımız müsait olmadı. 
    Güney Türkiye’de çok az sayıda göğsü güllü kuş gördük. Adana’da, büyük bir şehir, Adana Dewlapları inanılmıyacak dalıcılık kabiliyetleriyle en popüler ırk. Küçük beyaz kuşlar Adanaları indirmek amacıyla pırıltı için kullanılıyordu ve bunlardan bazıları bize Owl gibi geldi. İskenderun’da, bir güney liman şehri ve aynı zamanda Alexandretta olarakda biliniyor, yine bir çok Dewlap ırkına rastladık. Bazıları bizim Blondinette lerde olduğu gibi mükemmel güzellikte nakış genleri taşıyordu. Burada gördüğümüz yetiştiricilerden sadece birisinde frill benzeri ırk vardı ve yine beyaz gözlü bir yüksek uçucuydu. Göğüs gülü yoktu. Antakya’da bir çok ırk gördük ama göğsü güllü bir ırka rastlamadık. Burda ilk defa İstanbullu ve İskenderun ırklarını gördük. 
    Doğuya doğru Gaziantep’te yine bir çok değişik ırk gördükki bunlardan birisi Owl benzeri renkli kuyruklu bir ırktı. Öteki şehirlerdeki gibi yüksek uçucuydu ama ismini sormayı başaramadık. Burada birçok İstanbullu vardı ve öteki kuşlar gibi filolarda uçuruluyorlardı fakat, güzellikleri içinde değer verildiği belliydi. Bize Suriye’de bu kuşlara sürmeli denildiğini söylediler. 
    Bu sehirlerden sonra batıya Akdeniz liman şehri Mersin’e doğru geri dönüş yaptık. Ziyaret ettiğimiz salmalardan ikisinde her zamanki dewlapların yanında çok kısa gagalı Owl benzeri bayağı küçük kuşlara rastladık ama hala göğsü güllü Frill veya Frillneck ler ortada yok! Onları bulmamız için Batı Türkiye’ye gitmemiz gerekti. Batı Türkiye neredeyse farklı bir dünyaydı. Yetiştiriciler çok daha farklı ırklara ve uçuş stillerine meraklıydı. İzmir’de (eski ismi Smyrna), büyük bir liman şehri, bir çok göğsü güllü ırka rastladık. Bu kuşlar cins olarak tutarlıydılar fakat detaylarda büyük farklılıklar gösterdiler: Kuşların çoğu tepesizdi ama azda olsa tepeli olanlarına rastladık; bazılarında tozluk vardı, diğerleri paçasızdı; renk çeşitliliği aklınıza gelebilecek her türde mevcuttu – mükemmel heybe (kanat), tubiteen ve domino renklenmeleri, beyaz kuyruklu siyahlar, siyah kuruklu beyazlar ve hatta kahverengi şeritli gibi ender renkler. Gagalar her zaman kısa fakat hiç bir zaman bizdeki gibi aşırı değil. 
    Ve İzmirde frill’lerin ilk nakışlı renklenmesini gördük. Nakışlar günümüzün modern Satinette’lerinde olduğu kadar keskin bir belirgenlikte değildi ama mevcuttu ve bu kuşlar kesinlikle özel bir çeşit olarak tutulup başka kuşlarla karışmalarına izin verilmiyordu. Nakışlı tür kuşlara verilen isim Hünkari idi. Sadece İzmir ve Tire adında bir kasabada beslendiklerini öğrendik. Yetiştiriciler bu kuşları sadece renkleri için değil belirgin canlı göz yapıları içinde değerli buluyorlardı. Fakat, frill’lerdeki en büyük ilgi odağı yine öteki ırklarda olduğu gibi uçuşlarıydı. Uçuşlarını uzun süre seyretmeye fırsat bulamadıysakta amaç yüksek ve uzun süre uçuş olsa gerek. Anlıyacağınız, Avrupa ve Amerikadaki torunları gibi sadece süz kuşu değil bu ırklar Türkiye’de!

    Bursa isimli bir şehride ziyaret etmek amacındaydık fakat zamanımız yetmedi. Sonuçta, gezimizin son durağı büyük şehir İstanbul oldu. Maalesef burada kendimize bir rehber bulamadık ve yetiştiricilerle tanışamadık. Fakat, İstanbul hayvanat bahçesinde bir çok Türk güvercin ırkının olduğu güneşliklere rastladık ki burada bir tanede turbiteen vardı. Yine dağınık renkler vardı, paçalar, tepe ve göğüs gülü. Belliki bu tür kuşlar bayağı popüler. Büyük pazarda bir çok değişik güvercin ırkının satıldığını gördük. Yaşlı bir adamda bir tane göğsü güllü kuş vardı ama ötekileri gibi kafeste değil serbest olarak çevresinde dolaşıyordu. 
    Evet, gezimizin notları elinizde. Bize öyle geldiki gördüklerimiz bir, iki belkide üç yüz yıl önce Avrupalılar bizim turbit’lerimizin, owl’larımızın, Satinette’lerimizin ve diğerlerinin ebeveynlerini buradan götürürken görülebileceklerden bayağı farklıydı. Şöyle diyebilirizki, şu an Türkiye’de Avrupalı veya Amerikalı yetiştiricilerin ülkelerine götürmek için almak istiyebilecekleri değerde hiç bir şey yok. En azından show amacı ile. Irkların özelliklerinin geliştirilmesi yönünden biz Türklerin çok daha ilerisinde bir gelişme göstermişiz, kuşlarımız onlarınki gibi uçamasa bile. Fakat Batı yetiştiricilerinin hangi Türk ırklarını kullanarak o etkileyici özelliklere sahi ırklarını yarattıklarını net bir şekilde görmek kolaydı gezimiz sırasında. Nakışlı ırkların tarihi Avrupa’da detaylı bir şekilde kayıtlara geçmiş ve takip edildiğinde her zaman İzmir karşımıza çıkmıştır. Bir çok ırkı tanımlamak için kullandığımız Oryantal (Oriental) kelimesi aslında aldatıcı; kelimeyi duyunca doğal olarak Asya kıtası aklımıza geliyor Anadolu değil. “Anatolian” (Anadolu’dan) terimi Türkiye’den geldiği anlamında daha uygun olur ama bunca yıl sonra değiştirmek için çok geç. Yinede bazı yüksek uçucu frill ırklarına Anatolian Owl denildiğine rastladığımız oluyor. 
    Orijinler hakkında biraz daha derin fikir yürütmek ilginç olacak. Geçmişte yazılmış güvercin kitaplarına bakarsak (Levi’nin ansiklopedisi gibi) bütün Akdeniz’in kısa gagalı ve göğüs güllü ırklar için doğuş yeri olduğunu görüyoruz ve bu gerçek isimlerdede gözlenebiliniyor; Afrikalı, Tunuslu, İspanyol, İtalyan, Türk vs. Hiç kimse “Turbit” isminin orijinini bilmiyor – bir Türk bağlantısı olabilirmi? Hatta “Smerne”, bir başka gizemli ırk ismi; belkide Smyrna kelimesinin çürümesinden yanlış kullanılmasından ortaya çıkmıştır. Neyse, bütün bu ırklarda Arapların etkisi olduğu ima ediliyor ki uçuşun oradaki önemini hatırlamak lazım. 
    Türkiye’deki frill ırklarınon çoğunda göğüs gülü olmadığı gerçeği onların göğsü güllü ırklarlamı yoksa taklacılarlamı daha yakından akraba oldukları hakkında aklımızda soru işaretleri yaratıyor. Belkide hepsinden daha eski ırklar bunlar, makaracıların, “Cumulet” lerin, Tipler’lerin ve bunlar gibi yüksek uçucu ırkların ataları olabilirlermi? Yoksa tam tersimi? Türk kısa gagalıları göğüs güllü ırklarla makaracıların karışımımı? Cevapları hiç bir zaman öğrenemeyebiliriz, ancak detaylı araştırmalar bir sonuç çıkarabilir. Her neyse, hala öğrenmemiz gereken çok şey var. Örneğin, Almanlar neden göğsü güllü ırklara “Moewchen” ismini taktılar? Bu kelimenin çevirisi en iyi amaçla yapıldığında bile küçük martı olarak çıkıyor karşımıza. Tahminimiz bu kuşların uçuş kabiliyetleri. Siz ne düşünüyorsunuz?
    Göğüs gülüne gelince – bir çok Türk ırkında görülmediği halde bir çok Katalonya (İspanyol) taklacı ırkında mevcut! Fakat kim Katalalonya ırklarını Owl’larla veya Frill’lerle aynı kategoriye koyabilir? 
    Peki, o Hünkarilerin nakış genleri? Bu gen gerçekten İzmir’demi mütasyon olarak ortaya çıktı? Bu renklenmeyi İskenderun çevresinde Uzun gagalı kuşlarda ve başka Güneydoğu Anadolu şehirlerinde gerdanlı ırklardada gördük. Belki Dewlaplarda ortaya çıktı ve tohum İskenderun’dan Anadolu frill ırklarına karışmak üzere İzmir’e gitti. Nede olsa bu iki şehir liman şehirleri. Yine bunuda hiç bir zaman öğrenemeyebiliriz, fakat bu fikir takip edilebilir. 
    Son bir akıl karıştırabilecek düşünce – Dewlap ırklarının orijini hakkında? Gerçekten eşi olmıyan bir ırk. Bağdat ve Owl’larla karışımdan ortaya çıkmış olabilirmi?
    Ve sonunda Türkiye’den ayrılıyoruz – umarızki sorularımızla insanlarını rahatsız etmedik. 
    Irklarının kökenini aramak için oraya gitmek isteyen başka birisi varmı?
    Yazar: Dr. W. F. Hollander & Robert M. Pettit
    Tercüme: Uğur Kurt GÜRSU – TGYB

  • Güvercin Fülütleri

    Haziran 1913 Duygusal yaşamın en meraklı ifadelerinden biri, ıslıkların güvercin sürüsüne uygulanmasıdır. Birkaç gram ağırlığında çok hafif olan bu ıslık, genç güvercinlere kısa bir süre sonra ince bir bakır tel vasıtasıyla genç güvercin kuyruklarına tutturulur, böylece kuşlar uçarken rüzgarın ıslık sesiyle titremelerini sağlar ve bu Aynı sürüşte enstrümanlar için açık hava konseri hissi verir. Bu enstrümanların çok zekice ve ustalıkla üretildiği Pekin’de sakin bir günde, bu odada müzik dinlerken bu hava müziğinin keyfini çıkarmak mümkündür. İki farklı ıslık türü vardır – bunlar yan yana yerleştirilmiş bambu tüplerden ve bir kabuğa bağlı tüplerin prensibine dayanan bir türden oluşur. Malzemeyi atmosferin tahribatlı etkilerinden korumak için sarı, kahverengi, kırmızı ve siyah renklerde verniklenirler. Tüp ıslıklarının iki, üç veya beş borusu vardır. Bazı örneklerde tüpler bambu yerine öküz boynuzundan yapılmıştır. Kabak ıslıklarına ağızlık ve iki, üç, altı, on ve hatta on üç sayıdaki küçük açıklıklar yerleştirilmiştir. Bunlardan bazıları, bazıları çevresinde düzenlenmiş olan bazı ağız ağızlıklarından bazıları olan bambu tüplerin yanı sıra bir miktar da var. Bu çeşitler farklı isimlerle ayırt edilir. Böylece bir ağızlık ve on tüp içeren bir düdük on bir gözlü olan olarak adlandırılır. Çin’in bu tuhaf geleneği sunduğu açıklama çok tatmin edici değil. Onlara göre, bu ıslıkların sürüyü bir arada tutmaları ve güvercinleri yırtıcı kuşların saldırılarına karşı korumaları amaçlanmıştır. Bununla birlikte, aç bir şahinin bu masum müziğin iştahını tatmin etmekten kaçınmasına neden olabileceğine inanmak için çok az neden var gibi görünüyor; ve bu şüphesiz, kullanımın tanıtılmasından çok sonra ortaya çıkan, akılcı olmayan bir şeye, rasyonel ve pratik bir yorum yapma çabasıyla gelen şüphesiz tasarrufları; Zira bu uygulamadan yararlanan güvercin değil, sadece
    rüzgârda ziyafet çeken insan kulağı ve bu müzikten estetik bir zevk çıkarıyor.

    [IMG-Gal id=93543]

  • izmir makaracısı Smyrana Roller

    Dünyanın en eski ve en saf ırkının hikayesi Mezapotamya civarında bir yerde başlar. Efsanede anlatıldığına göre, Tanrıça İştar (Inanna) güvercinin kanadını iğneleyerek onu sakatlar ve güvercin iyi uçamadığı için bu andan sonra makara yapmaya başlar.Tarihi İzmir Makaracısı dünyadaki bütün geniş kuyruklu ve düşük kanatlı makaracıların atasıdır. Bir duzine kadar üretici bu ırkı orijinal şekliyle koruyarak (başka ırklarla karıştırmadan, özelliklerini yıpratmaksızın) bugüne kadar getirmiştir.

    İzmir Makaracısı, Oriental Roller’dan (Oryantal Makaracı) büyük ölçüde farklı özellikler taşımaktadır. Bunlarda daha ince uzun vücutla birlikte, uzun gaga ve kuyruk vardır. Kuyrukta 16 telek bulunur. Bu sayı ne fazla ne de az olmalıdır. Bu rakam ırkın saf olduğunun kanıtıdır (Kuyrukta 14 veya 22 telek bulunacağının söylenmesi yanlış bir saptamadır) Kuyruk teleklerinde 16 adetten fazla ya da az olan bütün sayılar kırılma olduğu anlamına gelir. Ancak 16 dan az sayıda telek olması telek düşürme veya tüy değiştirme nedeniyle olabilir. Kuyruktaki çifte tüyler kanın saf olduğunun kanıtıdır.

    Söylendiği gibi bu ırk değişik renklerde gelmez, renkler kesinlikle kuşların cinsiyetine bağlıdır. Erkekler beyaz üzerinde siyah ince çizgilerle kaplıdırlar. Bu çizgiler kırmızımsı mavi yansıma yaparlar. Dişiler siyah mavi veya gri renktedirler. Erkeklerde rengin ters çevrilmesi ender de olsa görülebilir. Siyah dişiler kemik rengi gagaya sahiptirler. Söylendiği gibi siyah gagalı değillerdir. Gözler inci rengidir. Başka bir şey imkansızdır ve kabul edilemez.

    Bu güvercinler aslında Bosna’ya Smyrna’dan (İzmir’den) geldiler. Şimdi orada bulunmazlar. Smyrna ismini geçtiğimiz yüzyılın başında aldılar. Bu günlerde değişik ülkelerden kişilerin değişik dillerde başka isimler kullanmasından dolayı akıllar karışmıştır. Bu ırkın orijini hakkındaki bilgiler meşhur Osmanlı gezgini Seyyah Evliya Çelebi tarafından belirtilmiştir. Bu ırkın soyunun tükenmesine neden olabilecek bir çok risk bulunmaktadır.

    Efsanede anlatılan Tanrıça İştar’ın kuşun kanadını yaralaması olayı bir bakıma günümüz gerçeği ile benzeşmektedir. Çünkü bilinmeyen bir mutasyon sonucu bu kuşların çok uzun olan kanatları hassaslaşmıştır. Bu nedenle uçuş sonrası kanatlar, aynı efsanede olduğu gibi iğneyle delinmiş gibi 

  • Posta Güvercinleri Yarış Rehberi

    ORGANİZASYON REHBERİ 

    YARIŞ SEPETİNDEKİ KUŞ SAYISI 
    Tüm kuş yarışlarının tarihine baktığınızda yarışçıların her yıl aynı hataları tekrarladığını görürsünüz. 
    Bu hatalar yarış sepetinde tekrarlanmaktadır.Kuşlara kramp girip,kendini sardunya gibi istiflenmiş 
    hissederler.Aynı kuşçular kümeslerinde kuşları için geniş yerler ayırmaktadır.Yuvalıklar,tünekler vs. 
    Onlar kuşlarını yarışa en iyi şekilde hazırlıyorlar ancak kuşların sepetlerde strese girmesine sebep 
    oluyorlar.Hem yaşlı hemde genç kuşlar sepetin içinde etraflarına dönebilicekleri yeterli boş alan is- 
    terler. 
    1-) 1 geceyi yarış sepetinde geçirecek her kuş için minimum 250 cm2 alana ihtiyaç vardır. 
    2-) 2 geceyi yarış sepetinde geçirecek her kuş için minimum 280 cm2 alana ihtiyaç vardır. 
    3-) 2 geceden fazla yarış sepetinde geçirecekse her kuş için 325 cm2 alana ihtiyaç vardır. 
    Şayet hava sıcaklığı 25 – 30 C derecede ise her kuş için 350 cm2 alana ihtiyaç vardır.Bu veriler 
    her bir kuş için ideal rahatlık sağlar. 
    SEPETİN HİJYENLİĞİ 
    Sepetler her hafta düzenli olarak temizlenip içersine konan metaryerler yenilenmelidir. 

    1- YARIŞ ARACI 90 KM SABİT HIZI GEÇMEMELİDİR. 
    2- KUŞLARA ILIK SU VERİLMELİDİR (25 C) 
    3- ARAÇ HER 100 KM ARALIKLARLA MOLA VERİP 1,5 SAAT SÜREYLE KUŞLARIN SU İÇMESİ 
    VE DİNLENMESİ SAĞLANMALIDIR.AYRICA GEREKLİ ZAMANLARDA YEMLEMEDE ÖNEMLİ. 
    4- YEM GENEL OLARAK MISIR İÇERMELİDİR (ÖRNEK :SPORT YEM) 
    5- YEM HER SEFERİNDE KİRLENME VE NEME KARŞI KONTROL EDİLMELİDİR. 

    KUŞLARA NE ZAMAN YEM VERİLMELİDİR 
    Şayet yarış 1 gece dışarıda geçen yarışsa (over night race) kuşlar öğlenden önce salınıp ertesi gün 
    evde olucaklarsa kuşlara yem salımdan 3-4 saat önce verilir.Yem mümkün olduğunca hafif olmalıdır. 
    (DİYET YEM).Yolda geçen önceki gün kuşlara 15-17 saatleri arasında normal yem (SPORT) verilir. 
    Şayet kuşlar yarıştan 2 gün önce sepete konuldularsa kuşlara salım yerine gelindiğinde CUMA ak- 
    şamı 15-17 saatleri arasında yem verilmelidir.Çünkü birçok kuşun bu taşıma sırasında sepetlere 
    kustukları görülmüştür. 

    SUYUN KALİTELİ OLMASI İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN ŞEYLER 
    Su deposu her yarıştan sonra boşaltılmalıdır.Şayet bu çok basit önlem alınmazsa VİRÜS,BAKTERİ 
    TRİCHOMONİASİS, ve birçok E-COLİ mikrobunun burada kolayca üremesi sağlanır.Eğer kuşlar bu 
    koşullarda saklanan suyu içerlerse yarış kondisyonlarının düştüğünü görürsünüz.Kuşlar eve döndü- 
    ğünde kuşçuyu bir felaket beklemektedir.Ani hastalıklar patlaması gibi. 
    KORUMAK HER ZAMAN İÇİN TEDAVİDEN DAHA UCUZ VE DAHA ETKİLİDİR.Ayrıca her ay su 
    deposu temizlenip dezenfekte edilmelidir. 

    KUŞLARIN SULANMASI 
    Salım noktasından önce su tankı taze suyla doldurulmalıdır.Özellikle genç kuşlara taşıma sırasında 
    su içmeleri öğretilmelidir.Kamyon sürücüsü fren yaptığı zaman kuşların kafesleri ,sular ve kapılar 
    açılabilir.Bu gibi durumlarda içersinin kontrol edilmesinde yarar vardır.Çok önemli tavsiyem dışarıda 
    hava sıcaklığı 25 C üstüne çıktığında sürücünün ekstra mola vermesinde yarar vardır.Araç salım 
    noktasına gece vardığında kuşlara su verilmelidir.6 saat arayla bu işlem tekrarlanmalıdır. 

    HAREKET ETME ZAMANI (GERİ DÖNÜŞ) 
    Salım yerinden ayrılacağımız zamanı dikkate almak gerekmektedir.Taşıyıcı salım yerine yeterince 
    erken zamanda ulaşmalıdır.Normalde her 100 km 1 saat süreyle beklenir.Bu süre kuşların stresten 
    kurtulmaları için yeterlidir ve buna ihtiyaçları vardır.Salım noktasında yapılacak minimum 2 saatlik 
    istirahat kuşlar için gereklidir.Bu esnada kuşların sulanmaya ihtiyacı vardır.Özellikle soğuk havalar- 
    da aracın kapılarının sürekli açılmamasına özen gösterilmelidir.Ancak kısa süreli havalandırmalar 
    yapılmalıdır.Bu serinleme kuşların süratle eve dönmelerini sağlar. 

    GÜVENLİ GİTMEK 
    Kuşlar teslim alınmadan önce yarış aracının kapıları herkese karşı kapatılmalıdır.Kimsenin burada 
    işi olamaz.İçteki kapıyı açıp buraya temiz hava dolması sağlanmalıdır.Kuşlar araca konulmadan 
    önce aracın içi konrol edilip herhangi birinin olup olmadığına bakılmalıdır. 

    STRES DURUMLARINDAN KORUMAK 
    Şayet salım yerinde birçok salım aracı varsa salım saati konusunda diğer araçların yetkilileriyle 
    görüşüp aynı anda kuşları salmak gerekir.Şayet bu konuda anlaşma sağlanamazsa ve diğerleri siz- 
    den önce kuşlarını salacaklarsa aracın kapıları kapatılıp sizin aracınızdaki kuşların diğer araç veya 
    araçlardaki kuşların salınmasını görmelerini engellemelisiniz.Bu işlem kuşları stresten korur.Daha 
    sonra kuşlarınızı salarsınız. 

    DAİMA UYGULANMASI GEREKEN TAVSİYELER 
    Salım yapılmadan önce yarış sorumlusu her yerden hava durumu raporu almalıdır. 

    KUŞLARIN KALDIKLARI YERİN KONTROLÜ 
    Kuşlar salındıktan sonra kafesler teker teker kontrol edilip ölen veya yaralanan kuşlar var ise bunlar 
    geri götürülüp yarış sorumlusuna teslim edilmelidir. 

    SALIM ALANININ TEMİZLENMESİ 
    Kuşların konulduğu alan kuşlar salındıktan sonra temizlenmelidir.Bu çöpler araca yüklenip uygun 
    mahallerdeki çöp konteynırlarına bırakılmalıdır.Avrupada birçok yerde çevreyi kirlettiği için kuş salı- 
    mına müsaade edilmemektedir.Şayet biz bu sporu seviyorsak ve yapıyorsak çevremizi temiz tutma 
    lıyız. 

    TAŞIYICI RAPORU 
    Yarış yerinde oluşabilecek bütün sorunlar yarış sorumlusuna bildirilmelidir.Organizatör bu problem- 
    leri not edip sorumlularını ve nedenlerini araştırmalıdır.Taşıyıcı her şeyi rapor halinde yazıp yarıştan 
    sonra yarış sorumlusuna göndermelidir.

  • İspanyol Pika Güvercini

    Spanish Modern Thief Pauter
    (Modern İspanyol Hırsız Baloncusu)

    Suelta isimli yarışlarda uçurulan Palomas Deportivas (Güvercin Sporu), kısa ismiyle Pica (Pika olarak okunuyor), İspanya’nın yerli ırkıdır. Zamanla bu ırk diğer İspanyolca konuşan ülkelerin yanında Hollanda ve Amerika Birleşik Devletleri’ndede beslenmeye başlanmıştır. Bazı showlarda gösterisi yapılsada Pica için bir show standardı yok. Tamamiyle bir performans ırkıdır.

    Orta büyüklükte olan bu ırk oldukca ateşlidir. Suelta yarışlarında kuyruğuna beyaz tüy bağlanmış bir dişi kuş uçurulur. Bazen 100den fazla canlı renklerle boyanmış erkek kuşlar dişinin ardından uçurulur. Amaçları dişiyi uçuruldukları kümesteki bölmelerine geri getirmektir. Şampiyon kuşun ödülü çoğu kez 10 bin Euro civarındadır.

    Şampiyonadaki bütün kuşlar sahiplerine özgü renk karışımıyla boyanır. Hangi kuşun kime ait olduğunu belgelemek için, yarış öncesi, Suelta yöneticileri tarafından bütün kuşların taşıdığı renkler her kuş için hazırlanmış şablonlara kayıt edilir. Bir nevi renk haritası belirlenir.

    Bu yarışın amacı erkek kuşun dişiye kendisini eş olarak kabul ettirmesi ve kutusuna beraberinde getirmesidir. Bunu başaran erkek en büyük aşık olarak tanındığı gibi aynı zamanda değeri bir o kadar artar. Kuşlar salındığında hakem onları şehirde takip etmeye başlar ve verdiği puanları telsizle Suelta genel merkezine bildirir. Yarış boyunca dişi kuş ile temasa geçen her erkeğe puan verilir. Eğer erkeklerden hiç birisi dişiyi yuvasına getirmeyi başaramazsa, en fazla puan alan erkek kuş şampiyon ilan edilir. Bu yarış bazen günlerce sürer.

    Erkek kuşlar dişiyi çok yakından takip ederler. Dişiye en fazla yaklaşan erkek hakemden puan alır. Karışık ve detaylı bir puanlama sistemi mevcuttur. Erkek kuşlar istekli, akıllı, güçlü, kahraman ve çok iyi kondisyonda olmak zorundadır.

    lginç hikayeleri olan bu iki Pica Hollanda’dan Rene Kruter’in kuşları

    Soldaki beyaz kuşun ismi “Fighter” (Dövüşçü, boksör gibi bir anlamda). Rene bu kuşun hiç bir şeyden korkmadığını söyler. Kendisini yemeye çalışan atmacadan bile. Rene’nin komşusu olayı baştan sona izler. Uçan Fighter’e atmaca saldırır ve beraber yuvarlanarak komşunun bahçesine düşerler. İster inanın ister inanmayın, yere düşer düşmez Fighter atmacayla kavga etmeye başlar. Atmacaya kanat vurmasının yanında bir ara atmacayı enseden, Pica usulü, yakalar. Kavga bir saate yakın sürer ve iki kuş Rene’nin bahçesine yuvarlanıp çalıların arasında kaybolurlar. Komşu kuşun öldüğünü düşünür, fakat o akşam Rene eve geldiğinde yüksek derecede kan kaybetmiş, omuzunda büyükce bir parça kası atmacaya kaptırmış Fighter yuvasındadır.

    Sağdaki fotoğraftaki kara kaplanın adı Radyo dur. Radyo İspanya’nın Seville şehrinde domuş. Babası ülke şampiyonu Mont Blanc. Radio Rene’nin en iyi uçan kuşuymuş. Rene, Hollanda gök yüzünün hakimi odur dermiş. Bir kaç yıl önce Radyo bütün gün sonra salmasına göğüs kemiği ve iki bacağı kırık şekilde geri gelir. Nasıl olduğunu kimse bilmez. Rene Radyo’yu veterinere götürür ama veterinerinde fazla umudu yoktur. Yinede göğüs kemiğini yerleştirir ve bacaklarını alçıya alır. Rene Radyoyu iki hafta boyunca bir bayan çorabıyla sarılmış şekilde yuvasında iki yavrusunun üstünde askıda tutar. Yem ve su erişebileceği uzaklıktadır. Bu zaman süresince Radyo hem kendine bakar hemde yavrularını besler.